25 Ekim 2019 Cuma

Sana söz yine baharlar gelecek


Ela’nın okulunda bir ses yarışması var. Bence harika bir fikir. Tüm öğrencilere açık bir yarışma. İsteyenler elemelere katılıyor. En sona kalan 15 çocuk, velilerin ve öğrencilerin davetli olduğu bir gecede, canlı orkestra eşliğinde şarkılarını söylüyor.
Ela da bu sene katıldı elemelere. Uzun bir hazırlık süreci oldu. Düşündü, fikirlerimizi aldı, şarkısına karar verdi. Ve ardından provalar, provalar. Derken ilk elemeleri geçti. Bugün öğrenmiş ki finale kalamamış. Üzgün ama daha çok şaşkın. “Ben nasıl seçilemem?” deyip duruyor. Özgüvenine aşık olduğum güzel kuzum❤️
Aslında hikaye bu kadar. Biraz ağladı, kızdı, anlattı, anlattı. En son da “Ben o sahneye bir gün çıkacağım. Çıkmadan da okuldan mezun olmayacağım” dedi ve konuyu kapattı. Sonra ilginç bir şey oldu. Konuyu ben kapatamadım. Sanki Ela’dan daha çok üzüldüm bu duruma. Bu kadar üzülmeme de hayli şaşırdım. Üzüldüğüm şey Ela’nın finale kalamaması gibi görünse de üzüntümün peşinden gidince hikayenin farklı olduğunu gördüm. Üzülmeme baya şaşırıyorum çünkü Ela’nın “en bir şey” olması çok şükür hiç umrumda değil. E öyleyse neden bu kadar üzülüyorum. Biraz derinleşince şunu farkettim; üzüldüğüm şey Ela’nın finale kalmaması falan değil. Emeğinin karşılığını alamaması zoruma giden. Ben 41 yaşındayım. Emeğin mekanik bir karşılığı olmadığını biliyorum, öğrendim. Kendi emeğimin istediğim gibi sonuçlanmadığı durumları bir şekilde kabullenirken, söz konusu Ela olunca ne oluyor da bu kadar zorlanıyorum? Bu noktada şunu farkettim, zorlandığım şey onun yaşadığı hayal kırıklığını görmem. Keşke üzülmeseydi, ne olurdu seçilseydi diye geçirip duruyorum içimden. Yani hayatın gerçeklerini, etki edemediğimiz dış etkenleri, korumacılığın çocukları ne denli güçsüzleştirdiğini bilmezmiş gibi O’nu korumaya çalışıyorum. Peki neye karşı? Bu sorunun cevabı kolay çıkmadı. Ama basitmiş aslında; hayat! Ela’yı hayata karşı korumak istiyorum. Başına bir şey gelmesin, her şey yolunda gitsin, herkes onu sevsin, emeğinin karşılığını hep alsın, istedikleri hep olsun vs vs vs istiyorum. Elbette ki aklım bunların mümkün olmadığının ilk günden beri farkında, ama kalbim henüz bu gerçeği sindirememiş. Çocuklarını hayattan koruyamazsın. Bu cümleyi ilk sepininceer okumuştum, çok hak vermiştim. Anlamıştım, bugün hissettim. Aklı ikna etmek kolay, kolaysa kalbine söz geçir 😉

Alya ve Nil Asya’da soruların bildiğim yerlerden çıktığı oluyor. Ama Ela’da hep yeni tecrübeler. Bu gece şunu fark ediyorum: Ela gerçek dünyada kendi hikayesini yaşıyor. O hikayede dış etkenlerin ağırlığı hızla artarken, benim o dış etkenler üzerindeki etkim hızla azalıyor. Neler yaşadığını sadece izlemek, üzülmesine şahit olmak, sınırlarıyla karşılaşmasını yani sanki gerçek dünyayla yüzleşmesini görmek beni zorluyor. Ve artık şunu daha berrak bir şekilde görüyor ve kabul ediyorum. Ben Ela’nın, Alya’nın ve Nil Asya’nın düşmesini engelleyemem. Ama yapabileceğim çok çok çok önemli bir şey var. Onlara düştükten sonra nasıl kalkılacağını öğretebilirim. Kendi kalkma yollarını bulmalarına yardımcı olabilirim. Sevgilileri terk ettiğinde, dibine kadar uğraşsalar da istediklerini alamadıklarında, haksızlığa uğradıklarında hissettikleri geçecek, yine baharlar gelecek. Bunu öğretebilirim. Buraya gelince rahatladım. Olayı ben de kapatabilirim artık 🦋 

Ela’ya dönersek; coşkundan, tutkundan, özgüveninden öperim güzel kızım. Bana yine ağır mesai yaptırdın, sağol, varol. 

P.S: yalnız analığın bu boyutu da ciddi zormuş. Yani emmiyor, uyumuyor, arkadaşına vuruyordan baya öte bir boyutmuş. Henüz yaşamamışların bilgilerine sunarım. 

12 Ekim 2018 Cuma

Ey Özgürlük!

Artık özgürüz.
Nil Asya da,
ben de....

Ağustos'ta 2 yaşını bitirdi minik kuzumuz. Meme bırakma dönemi geldi. Nasıl yapsak soruları uzun süredir dolaşıyordu aklımda. Ben emzirmeyi seven bir anne oldum hep. Çok bıktığım, yorulduğum, acı çektiğim dönemler oldu ama hep sevdim. Özellikle Nil Asya'da mastitlerden çok çektim. Henüz doğumun 10.günüydü, ilk ateşli mastit gelip sezonu açtığında. Ve herhalde 15 aylık dönemde 8-10 kez çok acılı zamanlar yaşadım. Bunların 3 tanesi gerçekten çok yüksek ateş ve büyük can acısıyla geçti. Çok şükür yaklaşık son 1 yıla yakın zamandır rahattık.

Ela'da ve Alya'da birbiriyle zıt iki deneyim yaşamıştım. Ela'da çok zor bir ayrılık olmuştu. Gündüzleri idare etmiştik ama geceleri memeyle uykuya dalmaya alışmıştı, memesiz dalmayı öğrenmesi ve kesintisiz uykuya geçmesi zaman almıştı. Alya'da ise Ela'da yaşayacaklarımı düşünüp çok korkmuş ve bu sefer sürpriz bir şekilde hiç de zor gitmemişti. Çok çok şaşırdığımı hatırlıyorum.

Ne Ela'da, ne Alya'da müthiş bir bıkmışlık duygusu, yorgunluk vs. hissederek bırakmaya karar vermedim. Emzirmeyi hep severek bıraktım. Alya'da bırakırken bir daha emzirmeyeceğimi düşünüyor, o yüzden de biraz hassas hissediyordum ancak Alya'nın rahatlığı beni de müthiş rahatlatmıştı ve çok kolay bir geçiş yaşadık. Nil Asya'da ise bir daha emzirmeyeceği biliyordum, emindim. Bu duygu tuhaf bir ağırlık, hüzün hissettirdi bana. Mantığım bırakmam gerektiğini söylese de kalben kendimi ikna etmem zaman aldı, kendimi bir türlü hazır hissedemedim. Sanki daha önce hiç bu durumu yaşamamış gibi çok fazla şey okudum, başkalarıyla konuştum. Sonunda bu işi bu sefer tek seferde değil, aşamalı yapmaya karar verdim. Planım şuydu:
10-15 gün: gece memesiz uykuya dalmayı öğrenmesi
15-30 gün: gece uyandığında memesiz uykuya dalmayı öğrenmesi (en tırstığım kısım buydu :)
sonra: gündüzleri bıraktırmak

Sıralamayı aynen bu şekilde uyguladım ama süre çok daha kısa sürdü.
Memesiz gece uykusuna dalma: O gün içinde gece uyumadan önce meme vermeyeceğimi söylemeye başladım Nil Asya'ya. Anladı, tamam dedi. Yatma vakti geldiğinde ise istese de dalamadı. İlk gece gerçekten baya zor oldu. Kendi odasında yapamadı. Kucağımda dolaştık. Oturduk, kalktık. Biraz bebek arabası denedik. Hiçbiri kar etmedi. En son salondaki döner koltukta uyuyakaldı. Yaklaşık 2 saat sürdü ilk gece uyuması. Sonraki 3-4 gece yine zor geçti. Çok ağladı, tepki gösterdi. Kolay değildi. Bu ağlamalarda ben de çok yıprandım özellikle ilk 3-4 gece. Sakin kalabilmek, sabırlı olmak gerçekten zor. Aşamalı bırakma kararım bu zor zamanlarda beni çok rahatlattı. Sabah emzireceğimi düşünmek en büyük rahatlatıcı oldu bana. Zor bir iş yapıyordu. Üzüntüsüne ortak olmaya çalıştım. "Neden meme veymiyoysun?" sorusunu çok kez duymak hem gülümsetti, hem hüzünlendirdi beni. Her seferinde "Nil Asya büyüdü. Memede sütler bitti" dedim. "Memelere dokunabilirsin" diye de teklif ettim çok, Ela öyle rahatlıyordu. Ama Nil Asya çok net "dokunmak istemiyoyum, ben emmek istiyoyum" dedi (tabi pek sakin değildi bunu söylerken :) Ağlaması ve uykuya dalma süresi her gece azaldı. Daha çok kucağımda sakinledikten sonra yatağında uykuya daldı.
Bu aşamada bir 10 gün daha gece uyandığında meme vermeye devam ettim. Aklımda önce kendi kendine dalmasını öğretmek, bunu bir süre pekiştirmek gibi bir düşünce vardı. Sonra gece uyandığında da daha kolay dalar diye düşündüm. Bir de tabi gece uyandığında meme vermezsem neler olacağı konusu beni baya korkutuyordu. O gecelerde sağlam kalmamı sağlayacak mental hazırlık için de bu süreye ihtiyacım vardı.

Bu durum yaklaşık 1 hafta sürdü. Sonrasında kuzu kendisi dalmaya alıştı. Şu anda 3.haftanın sonundayız. Yatma hazırlığını ablaları ile yapıyor. Alya ile odalarına geçiyorlar. Ben kucağıma alıyorum. Odasının duvarlarındaki çizgi film karakterlerine iyi geceler diyoruz, Alya'ya iyi geceler diyoruz ve yatıyor yatağına. Dileğim ben odadan çıktıktan sonra kendi kendine dalması ama henüz onu yapamıyor. O uyuyana kadar yatağın kenarında oturuyorum ben de gururla :)

Bu dönemde Nilüfer Devecigil'in bir eğitimine katılma fırsatı buldum. Orada regülasyon becerisi ile ilgili konuştuk. Bu yaklaşım müthiş ikan edici oldu benim için. Hem aklıma hem de kalbime yattığı için hemen uygulayabildim. Kısaca kötü bir durumu, duyguyu yaşayıp, ondan bir süre sonra çıkabilme becerisinin çok önemli olduğu anlatıldı. Bunun için de çocukların kötü duyguları deneyimlemesinin önemli bir fırsat olduğu ve o duygudan çıkmaları sırasında onlara nasıl yardım edilebileceğimizi konuştuk. Aklını dağıtmak, bak orda şu var, bu var demek hiç haz etmediğim bir şey zaten. Çok seyrek yapardım, artık hiç yapmıyorum. Aslında hepimizin yetişkin, çocuk farketmez; ihtiyacımız olan şey anlaşılmak ve değer görmek. Ben de kızlarla yaşadığımız farklı krizlerde ama son dönemde en çok Nil Asya için bu yaklaşımı benimsedim. Onun yaşadığı zorluğu önce onun anlamasını sağlamak sonra da yanında olduğumu bilmesini istedim.

Gece uyandığında meme vermemeye başladım, neler oldu? 12 gün sonra kendimi hazır hissettim ve kuzuya bir Pazar gecesi-banyo sonrası keyif emmesini yapıyordu, müthiş huzurlu bir andı, o an bu an dedim - gece uyandığında meme vermeyeceğimi söyledim. Tamam dedi. Ama neyle karşılaşacağını o da ben de bilmiyorduk. Gece uyandı. Meme istedi. Vermeyeceğimi, sütlerin bittiğini söyledim. Çok şiddetli bir ağlaması oldu. Bekliyordum. Sadece çok üzgün olduğunu, çok kızdığını, meme emmek istediğini söyledim durdum. Onu anladığımı anlamasını istedim. O gece bir kaç kez bu krizi yaşadık.  Sabah 05:30 gibi de uyandı ve tekrar uyuyamadı. Sonraki 7 gece krizlerin süresi ve şiddeti azaldı ama devam etti. ilk 4 geceden sonra onu kucağıma almama izin vermemeye başladı. Yatağında tepiniyor, ben ona dokunursam "dokunma bana" diye bağırıyordu. Ona yine aynı şeyleri söyledim. Yani çok üzgün olduğunu, kızgın olduğunu, meme emmek istediğini. Gece ağlıyor olması, ablaları uyurken onun uyuyamıyor olması beni de çok üzdü. Sakin ve sabırlı şekilde o ağlama krizlerini geçirmemde bu düşünce bana çok yardımcı oldu. Bu aşamayı da atlatacaktık ve Nil Asya da da kendine yetebilen bir insan olacaktı. Bu düşünce bana çok faydalı oldu. 4. ve 7. gece arasında hep birer kez uyandı. Uykuya dalma süresi azaldı. Veeee 7. geceden sonra bu geceye kadar hep deliksiz uyudu. Belki dünya için küçük ama bizim için dünyalar kadar büyük bir aşama.

Gündüzleri emmeyi aslında bu aşamadan sonra kesecektim ancak bunu yapmak için daha fazla beklemeye gerek olmadığını düşünerek, o Pazar'dan sonra gündüz de meme vermedim. Kendi fiziksel rahatsızlığım 1 hafta sürdü. 1 hafta boyunca korkunç bir şişlik ve acı oldu. Ancak sağmak istemedim. O şekilde 7 günde normal insan kıvamına geldim :)

Artık öxgür bir kadınım. Emzirmeyenler kulübüne hoşgeldim.
Nil Asya da özgür bir çocuk. Özgür çocuklar kulübüne hoş geldin :)










11 Ekim 2018 Perşembe

Şubattan haberler

Yazıyı 2018 Şubat ayında yazmaya başlamışım. Bitiremediğimi düşünmüş, yayınlamamışım. Aradan 8 ay geçtikten sonra bu gece ilk kez bloğun kapısını araladım, yazı karşıma çıktı. Muhtemelen Nil Asya'yı da yazmak istemişim. Olmamış. Şimdi bu yazıyı virgülüne dokunmadan yayınlıyorum. Nil Asya'yla ilgili anlatacaklarım var. Onun için şimdi ayrı bir post yazacağım.

2017'de de 365 tane koskoca gün ve gece vardı. O gecelerin hiçbirinde yazı yazmamışım. Bu durum beni mutsuz ediyor. Mutsuzluğuma bir de suçluluk duygusu eşlik ediyor. Kızlar büyürken yazdığım bu blogla ilgili beni en çok heyecanlandıran şey bir gün büyüdüklerinde bu yazıları okuyacak olmaları.
Güzel kızlarım, bu blogta dolaşmaya başladığınızda görüyorsunuz ki yıllar geçtikçe yazabildiğim yazıların sayısı düşmüş. 2017'de tek bir yazı yazamamışım. Hayatımızdaki bu çok önemli yılla ilgili bir kayıt düşememiş olduğuma üzüldüm. Diğer taraftan bu durum 2017'nin benim için, bizim için nasıl bir yıl olduğunu da gösteriyor. Yeni hayatımıza, 5 kişilik yaşantımıza tam olarak alışmaya çalıştığımız bir dönemdi. Siz de ilerde anne olmak isteyecek misiniz, Allah kısmet edecek mi bilmiyorum ama bu yıl net olarak gördüm ki çocuk sayısı söz konusu olduğunda 1+1; 2den büyük, 1+1+1 ise 3ten çok çok büyük. Zorlandık, -yalan yok- hala zorlanıyoruz. Çok büyük yaş farklarınız yok, yani büyüdükçe beraber keyifli vakit geçireceğinizi, birbirinizle arkadaşlık da edeceğinize eminim ya da bunu umuyorum diyelim. Şu anda ise her biriniz evimizde neredeyse 3 ayrı nesli temsil ediyorsunuz. Üçünüz de kendi yaşlarınız için harika çocuklarsınız.

Elacım; artık neredeyse bir yetişkin gibisin. En çok istediğin ve ihtiyaç duyduğun şey birebir kalmak ve sohbet etmek. Benimle ya da babanla. Bu anları yaratmaya çalışıyoruz. Bazen uzun uzun konuşuyoruz ama bazen istediğin anda, istediğin derinlikte yapamıyoruz bu sohbetleri. Bu bizi de seni de üzüyor. Ama bu ara bu durum için bir çözüm buldun. Gece kardeşlerinin uykuya dalması sırasında kitap okuyorsun, onlar daldıktan sonra yanımıza geliyor. "şimdi bana kaldınız" diyorsun :) Çok tatlısın. Uykumuz müsaade ettiği sürece beraber vakit geçiriyoruz. İlkokulla beraber artık kendine ait bir dünyan, çevren var. Arkadaşlıkların senin için önemli, hayallerin var. Tenis oynuyorsun, bu ara çok isteklisin. "Daha iyi oynamak istiyorum, kendimden büyükleri de yenebilmek istiyorum" diyorsun. Bence bu harika. Yenmen, yenilmen değil mesele; o deneyimi yaşamak önemli olan. Daha iyi yapmaya çalışmak, kendinle yarışmak, muazzam bir zenginlik. Piyano öğreniyorsun. Bu konuda çok istekli değilsin. Belki bıraksan çok özlemeyeceksin. Ama müziği çok seviyorsun. Şarkı sözleri yazıyor, onları bestelemeye çalışıyorsun. O yüzden bu altyapı senin için çok önemli diye düşünüyorum. Devam etmekle ilgili bir şikayetin yok ama muhtemelen büyüdüğünde piyano çalmayacaksın. Sana yavaş geldiğini söylüyorsun. İçinde bir ritm var, ona uymadığını söylüyorsun. Tüm kalbimle anlıyorum. İçindeki ritmi en iyi yansıtabileceğin enstrümanı önümüzdeki dönemlerde bulabilmeni diliyorum.

Alyacım; benim çitlembiğim. Ablan bizim referans noktamızdı sen gelene kadar. Sen gelince pek çok konuda referanslarımız sarsıldı. Seninle net olarak öğrendim ki hepimizin doğumla getirdiğimiz bir mizacımız var. Çok güçlü, olgun ve sevgi dolusun minnoşum. Şu sıralar o dönemin biraz acısını çıkarıyor gibi olsan da  abla olduğun dönemde bize harika bir adaptasyon dönemi yaşattın. Şu anda Nil Asya'nın bana bağımlılığı sebebiyle bazen sana yetemediğimi hissediyorum. Sen de bu nedenle sanırım son aylarda birkaç kriz patlattın. Bunlar o kadar güzel alarmlar ki. "Anne, baba sizden istedeğimi alamıyorum" diyorsun bu krizlerle. Beni uyandırıyorsun. Sağol annecim. Önümüzdeki dönemlerde biraz daha farklı olmasını sağlayacağız eminim


17 Aralık 2016 Cumartesi

yine yeniden tekrar uyku mevzuları...

Seninle tam olduk demişim bir yazımda Alya'ya. Meğer daha tam değilmişiz de biz bilmiyormuşuz. Sanırım :) artık tam olduk. 5 kişilik kocaman bir aile.

Aralık ayı yaş dönümlerinden zengin bir ay evde. Ela 7, Alya 3,5 yaşında; Nil Asya da 4 aylık oldu bu hafta itibariyle. 4 ayın yanında 3,5 yaş; 3,5 yaşın yanında da 7 hayli büyük görünüyor ama bu tabi çok yanıltıcı. Sonuçta hepsi çok küçük daha. Hepsi anasının kuzusu.

Evde yavaştan bir düzen kuruluyor desem mi demesem mi kararsızım. Nil Asya hafiften bir rutin oturtuyor gibi. Ama daha yolumuz var. Günlük plan hemen hemen söyle:

07:00 - 07:30 ev ahalisi kalkar (hava çoook karanlık oluyor, hiç memnun değilim bu kış saati olayından)
07:45 - 08:10 Ela kahvaltı yapar
08:10             Ela kuş gider
08:30 - 08:45 Nil Asya Hanım uyumak ister, teyze onu uyutur
08:30 - 09:00 Alya ve annesi kahvaltı yapar
09:00 - 09:15 Alya kuzu ve annesi kreşe doğru yola çıkar (birlikte okula gitmek çok güzel ya, günün en güzel saatleri bunlar :)
10:00            Nil Asya uyanır
11:15            Nil Asya uyur
12:30-13:00 Nil Asya uyanır
Nil Asya şu ara maksimum 1,5 saat uyanık kalabiliyor. O saati geçirirsek yorgunluktan dengesi kaçıyor. Uyku süreleri değişken. 45 dk da olabiliyor, 2 saat de. Zaten şu uyku sürelerini biraz uzatabilsek çoğu şey rahatlayacak.
16:00          Anne Alya'yı almaya gider
16:30          Anne ve Alya eve gelir. Alya genelde yemeğini yer.
17:30          Ela Hanım teşrif eder
18:15'e kadar yemekler yenmiş olur. Teyze o civarda gider. Anne kişisi artık kaderiyle başbaşadır. Genelde teyze giderken Nil Asya kısa bir uykuya dalmış oluyor. En fazla 40 dakikalık. Uyandıktan sonra da zaten biraz zaman geçirip gece uykusuna geçiyor (dediysem de inanmayın, bu kısım baya sıkıntılı bu ara)

Gece uykusu zamanla bir probleme dönüşebilir. Bu hafta dalmakta çok sıkıntı yaşadı. Daha doğrusu dalıyor ama kısa sürede uyanıyor. Tekrar dalması zor oluyor. Gece de sık sık uyandı bu hafta kuzucuk. Şöyle bir bakıyorum da uyku ile ilgili en büyük stresi sanki Ela'da yaşamışım. Şu noktaya ulaşıncaya kadar uğraşıp durmuşum. Oysa Ela bence uyku konusunda şampiyon. Tek olduğunda zerre sıkıntısı yok. 5 dakikada kendi kendine dalar. Alya'da süper ters köşe oldum. Şu anda eskiye göre çok iyi ama yine de uykuya dalma süresi Ela'dan uzun ve beni yanında istiyor. (Şu ara mutfağı toparlamak için izin isteyip kalkıyorum yanından, ses çıkarmıyor).

Nil Asya'nın bebeklik dönemi için rahat bir yol bulmam lazım. Çünkü diğer ikisi hala bana ihtiyaç duyuyorlar. Ela ve Alya ile Ela'nın yatağında biraz sohbet ediyor, kısa bir şey okuyoruz. Sonra Alya'yı alıp yatağına götürüyorum ve yanında kısacık yatıyorum. Eskiden bunu bu rahatlıkla yapamıyordum. Ela hemen "onun yanında yatıyorsun, benim yanımda yatmıyorsun"a başlıyordu. Sonra bir konuşma geçti aramızda. Senin rahatın için onu almam lazım yanından. O öğlen uyuyor, sen uyumuyorsun. Uykusuz kalmaman gerek gibi bir konuşma. Nasıl etkili oldu ben de şaşkınım ama kitap bitince "hadi götür Alya'yı" diyor bana. Ben de rahatladım valla. Ama bu döngüyü tamamlayabilmemizin ön koşulu minik hatunun uyumuş olması. Bu gece gibi iki dakikada bir uyanırsa ve Mehmet yoksa o zaman işler karışıyor. Ela yine uyuyor da Alya mesela yatak odasında yanımda olmak istedi. Hiç sıkıntı yok. İstediği gibi kalabilir. Asla zorlamak istemiyorum. "Git yatağına yat" falan gibi. Zaten işe yaramaz o ayrı ama bana ihtiyacı var. Dursun yanımda. Dalıyor o şekilde de ama uzun sürüyor.

Nil Asya'nın uyku teranesi bir süre daha devam edecek gibi. Çocuğu asla ağlatmam, orası kesin. Memede uyuyaydı, iyiydi ama bu da Alya gibi memede uyumayangillerden çıktı. 

Sonumuz hayrolsun bakalım :)






1 Aralık 2016 Perşembe

Asla genelle-me!

Alya Karaduman. İkinci annelik tecrübem. Ela'da ağzımdan çıkan ne varsa çocuk büyütmeye dair-uykuydu, tuvalet eğitimiydi, konuşmaydı, meme bırakmaydı- hepsini bana çiğ çiğ yedirten kuzu. Tüm çocuklar gibi nev-i şahsına münhasır bir arkadaş.

Tuvalet eğitimi dediğin çocuğa 1,5 yaşından sonra verilebilir. 2 yaşına gelmeden çocuklar rahatlıkla bezi bırakabilir. Bu doğruydu. Ela bırakmıştı 20 aylıkken. .Alya'da bu tecrübeyi yaşayana kadar bunu genel geçer bir bilgi sanıyordum. Ama Alya'da gündüz kazasız belasız bırakalı 2 ay oluyor. Yani değil 1,5 yaş, 3 yaşı bile geçtik. Yani neymiş; her genelleme gibi çocuklarla ilgili genellemeler de toptan yanlışmış. Doğru olan her çocuğun farklı olduğuymuş. Ve son 3 gecedir Alya'yı gece de kaldırmamaya başladım. Cesaretimi toplayıp Pazartesi gecesi bir deneme yaptım ve sonuç iyi olunca devam ettim. Sanırım gece uyanmamı gerektiren çocuk sayısı normal koşullarda yine sadece 1 :) Bazı durumlarda hepsini  düğmesine aynı anda basılıyor sanki ama o da fırsat olursa başka bir yazının konusu olsun.

Meme bırakırken  de aynı şey oldu. Ela'da yaşadıklarımızdan sonra müthiş korktuğum bir süreçti. 2 kez plan yaptım. Seyahat dönüşlerinde vermeyeceğim diye. Hatta son seyahatin ilk gecesinde nasılsa dönüşte vermeyeceğim diye sütümü -hangi akla hizmetse- sağmadım bile. Ertesi gün acıdan mahvoldum. Saçma şekilde doktor falan bir sürü tantana oldu. Bu çektiğim sıkıntı da yanıma kalmasın diye eve girene kadar kesin vermeyeceğimden emindim. Güya mental olarak kendimi hazırlamıştım. Ama sonra çok komik bir şekilde Alya'yı görmemle memeleri açmam bir oldu :) Ne yapayım kardeşim çocuk kaç gün beklemiş, nasıl vermeyeyim memeyi? Allah kısmet eder de Nil Asya'yı da uzun emzirebilirsem artık benim tarzımın bu olmadığına eminim, anneden ayrıldığında falan bıraktırmam memeyi. Ruhuma aykırı. Bu olayın üstünden bir hafta geçtikten sonra ise bıraktık memeyi. Kafamda hiçbir plan yokken. Zavallı meme başlarım nedenini anlamadığım şekilde çatladı o günlerde. Canım acısa da emziriyordum. Ela'yı 25 ay emzirince en azından Alya'nın doğum gününe kadar yani 2 ay daha emzireyim bari diye karar vermiştim. Bir akşamüstü Alya emerken ağzında kan gördüm. Aklım çıktı. Çocuğu memeden uzaklaştırınca bir de ne göreyim meme başım kanıyor. Baya şiddetli şekilde hem de. Hem Ela hem Alya gördü bu manzarayı. "Meme uf oldu" dedim. Ela hemen yarabandı getirmişti. Onu üstüne kapadık ve o son oldu. Üstüne hiç bir drama yaşanmadı. Alya birkaç kez sordu. Ben hatırlatınca sadece güldü.
İlk geceden müthiş korkuyordum. Çocuk alışkanlıkla uyandı. Ben kıyamet kopmasını bekliyorum. "Annecim ben sana hemen süt ısıtayım" dedim çekinerek. Zaten herşeyim hazırdı hemen getirdim sütü biberonla. İçti Alya, sonra bana biberonu verdi ve poposunu döndü yattı. Ben Ela'dan tecrübeliyim ya "böyle olmaz, çocuk şimdi başlar ağlamaya" diyorum. Bekliyorum. Hiç hareket yok. Uyudu bitti. Olay böyle nihayetlendi. Birkaç gün gece biberonla süt verdim sonra zaten deliksiz uykuya geçti Alya. Hala gülüyorum o geceki halimi düşündükçe. Drama yok, trajedi yok. Yani neymiş her çocuk farklıymış :)

Şimdi sıra Nil Asya'da. Neler yaşayacağımızı merakla bekliyorum.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Şimdi okullu olduk...

Allah biliyor. Alya kuzuyu çok zor gönderdim okula. Önce taşındığımız sitenin zemin katında yer alan okula göndermeye karar vermiştim. Hem yakındı, hem de yarım gün gidebilecekti. Ela'yı 3 yaşını 2 ay geçmişken yarım gün başlatmıştım okula. Haksızlık olmasındı. Okulu bir iki kez görmüş ama alıcı gözle bakmamıştım. Alıcı gözle bakmaya gittiğimde içime sindiremedim. Alanı küçük geldi, çocuklar çok üstüste geldi, eğitimlerini dayandırdıkları bir fikir ya da değer olduğunu hissedemedim. Çocuğumun yarım gün de olsa oraya gitmesini istemedi içim.

Ela'nın iki sene gittiği ve bizim çok memnun olduğumuz okulumuz da burnumuzun dibinde ama yarım gün öğrenci kabul etmiyorlar. Uzun analizler sonucu Alya'nın ablasının okuluna tüm gün gitmesine karar verdim. Böylece güvendiğimiz bir kurumda, düzenli bir yaşantı sürecek diye düşündüm. Bir de o dönem henüz tam çözemediğimiz tuvalet eğitimimiz ve Alya'nın geriden gelen dil gelişimini düşününce derdimi anlatabileceğim, beni anlayabilecek bir kurum olması önemli diye düşündüm.

Ela'yla aynı dönemde okula başlamış oldu ama yaklaşık 6 ay kadar erken tam güne geçmiş oldu. Hem bu kıyas hem de Alya'yı çok küçük görüyor olmam ilk günleri benim için baya zorlaştırdı. Dokunsalar ağlayacak durumdaydım. O dönemde evde olan anneannemiz ve teyzemiz için de durum böyleydi. Ama çok şükür, binlerce şükür ki güzel Alya işimizi kolaylaştırdı. Okul için hevesli oldu. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır. Okul kapısında ağlamaya falan başlasa yanlış olduğunu bile bile korkarım onu geri getirecektim. Sağolsun yapmadı. İlk günlerde Alya eve geldiğinde her hali içimize dokunuyordu. Annem su içtiğini görüyor "ah canım orda su isteyemiyor herhalde" diyor, ya da koltuklarda keyifli bir şekilde zıplarken görüyor "ah canım herhalde zıplamayı özlemiş" çocuk diyor. Sanki paramızla çocuğu yetimhaneye gönderdik. O derece tuhaf bir hassasiyetimiz vardı. 2 aya yaklaşıyoruz. sadece bir gün gitmek istemedi ve o gün gerçekten gitmedi. Onun dışındaki günlerde bizi zorlamadı kuzu. Sağol, var ol Alyacım. Aksi bir durumda ne yapardık bilmiyorum gerçekten.

Sadece geçen hafta "uff bıktım artık bu okuldan" dedi ama gitmemezlik yapmadı.

Güzel kuzu, çitlembiğim benim. Okullu oldun, inanamıyorum ya....


ve karşınızda Niiiil Asyaaaaaaa!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Geldi,
vallahi de geldi billahi de geldi
15.Ağustos öğleden sonradan beri kollarımda, kollarımızda.
Hoş geldi, sefalar getirdi...
Ne kadar şükretsem bugünümüze az geliyor bana. İçtenlikle farkındayım ne denli şanslı olduğumuzun. Çok şükür!
Tek dileğim bu güzel emaneti sağlıkla teslim almaktı, dileğim kabul oldu. Bundan sonrasından zaten pek korkmuyordum. Ne olursa olsun, hepsinin üstesinden geliriz diyordum. Bir şekilde beceriyoruz işte.

Hastanede, doğum esnasında herşey herşey çok güzeldi. 15. Ağustos günü saat 15:00 gibi beni doğum için ameliyathaneye aldılar. Güzel kalpli babamız ve canım Özden de fotoğrafçımız olarak benimleydi. Ben çok heyecanlıydım. Yalan yok; tüpedüz korkuyordum. O yüzden kuzumu dünyaya getirirken yapacağım en konforlu şeyin kendimi bırakmak olduğunu düşündüm ve bıraktım. Bu kararı bile düşünerek vermiş olmam trajik ama yine de bir adımdır benim için. Çok güzel bir duygu, kendini bırakabilmek. Basbaya ağladım, ağlayarak karşıladım kuzuyu. Nedense hep doğum esnasında başımıza birşey gelebileceği korkusunu taşıyordum. O korku beni gerdikçe germişti. Ve orada gözyaşları içinde kendimi içimdeki duygulara teslim ettim. Bunu üstüne basa basa yazdığımın farkındayım çünkü bu dünya için belki küçük ama benim için büyük bir adım. Yani duygularıma kendimi bırakabilmek benim için haber değeri olan bir konu. Orada ameliyat masasında ağlarken kendimi ferah hissettim, başka biri gibiydim. Kuzumun bana orada birşeyler öğrettiğini, yeniden dönüştüğümü şimdi bunları yazarken daha net farkediyorum.

Herşey yolundaydı. Biraz sarsıldım yine sezeryan esnasında, midem çok kaynadı bu sefer. Sonra o an geldi; biz ayrıldık, ya da kavuştuk. Çok efsane bir anı daha yaşamak kısmet oldu bana. Sesini duydum, yan masaya aldılar seni. Ve gördüm seni. Ne kadar çok saçı var dedim. Sürekli "iyi mi? iyi mi?" diye soruyordum. İyiydin. NE büyük mutluluk, ne büyük rahatlama! Gözyaşlarım bu defa sevinçten akıyordu. Korkudan akan gözyaşlarım, sevinçten akan gözyaşına dönüştü. Sonra hemen seni yanıma getirdiler. Ve işte o an! Sıcacık yanağının, yanağıma değdiği an. Sonsuz bir an. Gözlerimi kapayıp, sadece seni hissettim, tüm vücudumda, kalbimde sıcaklığını hissettim kuzum. O anın özlemiydi zaten senin varlığına vesile olan. Bunun farkında olarak tüm benliğimle yaşadım. Şükür!

Hastane, sonrasındaki 10 gün biraz acılıydı. Yok yok baya acılıydı. Bu sefer 3. olduğundan mıdır nedir çok hissettim dikiş yerimi. Ağrı kesicilere duacıydım. Bir de üstüne meme başı çatlağı gelince baya mutsuz bir 2 hafta geçirdim. 40 günümüzü yeni tamamladığımız şu günlerde çok şükür işler yoluna girdi.

Ve gelelim ablaların durumuna: Ben bu sefer rahattım. Ela'nın sıkıntı çıkarmayacağını ve Alya'nın da ablanın etkisiyle bebeği olumlu karşılayacağını düşünüyordum. Yaklaşık olarak böyle oldu diyebiliriz. Alya'nın doğumunda Ela'dan yana yaşadığımız hiçbir sıkıntıyı Alya'da yaşamadık. Bunda elbet şimdi abla olan Ela'nın Alya üzerindeki olumlu etkisi var ama diğer taraftan bir gerçeği daha gördük. Mizaç diye bir şey var. Evet kişiliğimiz doğduktan sonra pek çok şeyden etkilenerek şekilleniyor belki ama doğumla getirdiğimiz bir maya da var. Alya genel olarak daha uzlaşmacı ve daha sakin bir çocuk. Tabi Ela'ya göre. Bu mizacın da etkisiyle Alya'yla şu tür konuşmalarımız olabiliyor:
(gece uykuya geçmek üzereyken, anne kendi yatağında bebeği emziriyor, Alya annenin yanında yatıyor)
- Anne bebeği emzirmen bitince elimi tutar mısın?
- Tabi
(anne tabi dedikten sonra Alya'yı bekletmemek için bebeği tutuşunu değiştirip bir elini boşa çıkartıp, Alya'nın elini tutuyor)
- Bebeği emzirmen bitti mi?
- Hayır ama elini tutabilirim
- Ama emzirmen bitince demiştik, ben seni beklerim
- ?

Baya şaşırdığımı itiraf edeyim bu tür durumlarda.

Ela da yaşının verdiği olgunluk ve bu tecrübeyi ikinci kez yaşıyor olmanın rahatlığıyla müthiş yardımsever. Bir kardeşi daha olduğu için hayatımızın biraz sınırlandığının farkında ama kabulleniyor ve gayet anlayışlı davranıyor.

Ela her zaman kendi istekleri için ısrarcı biri olmuştur. O gün 10 isteği yerine gelmişse 11. isteğim de varsın olmasın demez. Kuzumuzun ismi de onun bu özelliğinin izini taşıyor taşıyacak. Biz uzun görüşmeler, sonsuz alternatif değerlendirmeleri sonunda Asya'ya karar verdik. Nil de hep alternatifler arasındaydı. Ben tek heceli olduğu için emin olamıyordum. Sonra Ela bir gün "Anne sen Nil tek heceli diye istemiyorsun ya, sence Nilay nasıl?" dedi, ben de "a evet güzel bir isim, olabilir" dedim. Öylesine, fazla düşünmeden. Meğer Ela o an bebeğin adının Nilay olacağı sonucuna varmış. Biz adını Asya koyuyoruz dediğimizde küçük bir fırtına koptu. Gözyaşları, uzun konuşmalar...Sonuçta çözümü kendisi önerdi. "Nil Asya" nasıl? Kulağımıza çok güzel geldi. Hala da çok seviyorum. Kuzunun adını fikir birliğiyle içimize sinerek koyduk.
İsmiyle yaşasın; Nil gibi bereketli, Asya gibi güçlü ve renkli olsun prensesimiz.

Hoşgeldin, sefalar getirdin kızım...