28 Şubat 2010 Pazar

incelikler...


hayata tat katan küçük şeylerdir aslında, inceliklerdir. düşününce herkesin yapabileceği şeylerdir bunlar ama asıl olan düşünmektir. bu incelikleri es geçtiğinizde hiç bir şey kaybetmemiş olursunuz, çünkü zaten lar elinizde birşey yoktur. Olmayan bir şeyi kaybedemezsiniz. Ama düşünürseniz hayata bir şey katmış olursunuz. Mutluluk eklemiş olursunuz. Özel bir an yakalamış, yaşatmış olursunuz. geçmişte neleri hatırladığınıza dikkat eder misiniz? Hatırladıklarımız hep hayatın rutinini bozan, bizi şaşırtan, üzen, sevindiren, heyecanlandıran olaylar değil mi? keşke hepimiz çeşitli incelikler düşünebilsek, karşımızdakini şaşırtsak, sevindirsek.

İncelikleri ile hayata pek çok güzellik katan özel bir arkadaşım var. Onu hep gülümsetecek günler olsun önünde. Oğluşlarıyla, yolda olan oğluşuyla, eşiyle güzel günleri olsun hep....

Doğum iznine ayrılmadan önce arkadaşlarım işyerinde bir kahvaltı hazırladılar bana. "Aman kuş sütü eksik olmasın" diye haber gönderdim, gülüştük. Güzel arkadaşım üşenmemiş kuş sütümü, daha doğrusu o zamanlar henüz annesinin karnındaki kızımın kuş sütünü hazırlamıştı :))

kızımla sosyalleşmeye çalışıyoruz. Bugün o arkadaşımı ziyarete gittik. yaptığımız ziyaretlerden sonra yumurtayla ödüllendirildiğimiz olmuştu. çok seviyorum bu tür gelenekleri ben. Güzel arkadaşım da yumurtaları hazırlamış ve üzerlerine de Ela'ya hoşgeldin mesajı yazmıştı. Ne hoş değil mi? Yumurtlar bizi zaten gülümsetecekti ama böyle olunca farklı oldu, hayatımıza güzellik katmış oldu. Dediğim gibi bunu herkes yapabilir, önemli olan ve özel olan bunu düşünmek....

İşte hayatımıza katabileceğimiz incelikler bu kadar yakın ve kolay. Ya da uzak ve zor mu acaba?

25 Şubat 2010 Perşembe

bu bir mucize mi?

bugüne inanamıyorum. hala şaşkınım. ne güzeldi bugün, ne güzeldi bugün kızım...


çok az ağladı. hiç gaz sancısı çekmedi. uzun bir uyku uyudu. sonrasında da kısa kestirmeler yaptı. evde ilginç bir sessizlik, durgunluk vardı. ne kızımın ağlama sesi, ne anne ve babaannenin Ela'nın acısını dindirmek için gösterdikleri canhıraş çabalar, koşturmacalar. çok garipti. gerçekten.

P.tesi bakıcısı başlayacak işe. eğer böyle devam ederse kızım -ki inşallah eder, aman nazar değmesin- herhalde karşılıklı oturup sohbet edeceğiz bütün gün :)
yine erken sevinmek istemiyorum, o yüzden temkinliyim. çok yorulduğumu düşünüp biraz dinlendirmek istedi herhalde güzel kızım beni. sağolsun, o hep var olsun...

gazlı kızım, nazlı kızım...

bitemedi gitti...
3 ayda bitecek diyorlar ama bence bizimki uzun sürecek. çünkü kızım 2,5 hafta sonra 3 aylık olacak. bitecek olsa şu sıralarda azalma trendine girmesi gerekirdi. öyle bir durum yok. dün öğleden sonra, gece yatana kadar yine coştuk. hava güzel diye babaanne ile heves ettik. güzelce üzerini giyindirip, arabasını alıp dışarı çıktık. güneş var ya, hoşuna gider zannettik. kızımın gazları geldiğinde nerede olduğu farketmiyor işte. keyfi kaçıveriyor. sonuçta 10 dakika dışarda durduktan sonra ağlayan Ela kucağımda, babaanne boş arabayı sürer şekilde hızlı hızlı eve döndük.
gaz için sunulan çözüm yolları çok çeşitli. ama bir tanesi bile bize kesin çözüm olmadı. denemediğimiz kaldı mı bilmiyorum...
- bağırsak hareketini artırıcı bebek jimnastiği: hergün mutlaka yapmaya çalışıyoruz. yapmadığım günle, yaptığım gün arasında çekilen gaz sancısı açısından bir fark var mı? bence yok...yine de keyifli olduğunda yapıyoruz, hoşuna gidiyor
- göbek çevresine ve ayak tabanlarına masaj: masajın da tekniği var tabi. göbek çevresine saat yönünde olacak.çeşitli yağlar öneriliyor. acı elma yağı, zeyinyağı... ne bileyim, ben iyice inancımı yitirdim herhalde. bizde işe yaramadı bu masaj olayı da...
- çeşitli ilaçlar: Nurse Harvey ve Lefax kullanıyoruz. 1-2 gün denemek için vermedim. açıkçası çok da farketmediğini düşünüyorum. ama kızım ikisinin de tadını seviyor. ağlarken verirsem biraz sakinleşiyor. ben de ilaçları düzenli kullanıyorum ama genelde ağlarken vermeye çalışıyorum ki gözle görünür de bir faydaları olsun.

gazın oluşmasını engelleyemiyoruz ama ağlarken sakinleştirme konusunda bence işe yarayanlar :

- sıcak, sıcak, sıcak : bendeki etkisi psikolojik de olabilir sıcağın ama kızımda sanırım işe yarıyor. bir ara ağlarken sıcak bez, termofor olayını bırakmıştım. bebeği değil, bizi rahatlatıyor diye. yani birşeyler yaptığımız için iyi hissediyoruz diye düşünüyordum. ama son 2 haftadır yine karnına, sırtına, ayaklarına sıcak bezler sarmaya başladık. emin değilim ama hemen olmasa da biraz rahatlattığını düşünüyorum.
bir de gece yatarken bacaklarının altına termofor koymaya başladım. o nasıl hissediyor bilemiyorum ama beni rahatlatıyor :)
- elbette araba gezintileri: kızım ilk başta ağlamaya devam etse de 5-10 dk sonra uyumaya başlıyor. arabada geçirdiğimiz sürede o da ben de dinleniyoruz. eve geldiğimizde bazen asansörde uyanıyor, eve ağlayarak giriyoruz. yani başladığımız yere dönüyoruz, biraz moral bozucu oluyor. ama bazen de yatağına yatırabiliyoruz. yatakta kalma süresi değişken. hemen uyandığı da olabiliyor. ama yine de denemeye değer bir yöntem.
- kucakta değişik tutuşlar: artık yaratıcılığımıza kalmış. birkaç tutuş kısa da olsa sakinleştiriyor. bizim favorimiz uçak tutuşu
- Nil Karaibrahimgil - Pırlanta: bu da bize özel, kızım seviyor. biz de seviyoruz. onun ağlama sesinden yüksek açmak gerekiyor. umarım komşular da seviyorlardır :)
- altını açmak: bir şekilde rahatlıyor kızım, biz de sıklıkla açıyoruz altını. ilk başta ağlamaya devam etse de emzikle falan avutuyoruz, sonra durumu farkedince rahatlıyor, hatta bazen gülmeye başlıyor
- emzirmek: en kesin çözüm, genelde 1 saatten sık olmamasına çalışıyorum ama bazen daha da erken emzirebiliyorum. sonuçta emdikçe gazı oluyor, gazı oldukça ağlıyor ve tekrar emmek istiyor. bu ne yaman çelişki değil mi? ama emzirmek şu sıralar biraz acı verse de çok güzel. hem de dinlendirici.

kızım bu 2 ayda ne değişik şeyler öğretmiş bize. hiç aklıma gelmezdi :)

artık duymaktan sıkıldıklarım...

hepimiz her konuda bilgiliyizdir ya, iş bebek ve anneliğe gelince bu potansiyelimiz millet olarak hayata geçiyor, coştukça coşuyoruz. evet elbette herkes bu sürecin ne kadar zor olduğunu biliyor ve yardımcı olmak istiyor, bunu biliyorum. bu yüzden de kimsenin kalbini kırmıyorum, her tavsiyeyi dinliyor, teşekkür ediyorum. ama ne yapayım yine de sıkıldım...

- çocuğun gazı mı var? aa bak anneden geçer, ayaklarını üşütme
- çocuğun gazı mı var? yediklerine dikkat ediyor musun? sütün gaz yapmasın?
- büyük bir ağlama krizinin ardından avunmak için memeye coşkuyla sarılan kızımı görüp -aslında emzireli henüz çok kısa bir zaman geçtiğini bilmeden-aaa ba acıkmış!!!!!!
- aaa kucağa mı alıştırdınız? öyle yapmayın ama çok zor olur sonra -sanki bu yolu onlarca susturma metodu içinden isteyerek seçmişiz gibi-
....

dediğim gibi kimselere kızmıyorum. herkes yardım etme istiyor, biliyorum...

21 Şubat 2010 Pazar

gaz, fitil ve kabus

kan, ter ve gözyaşının farklı bir versiyonuydu dün gece...
"dizlerimin bağı çözüldü"
"başımdan aşağı kaynar sular döküldü"
"buz kestim"
"elim, ayağım boşaldı"
...
türkçede anlamlarını bildiğimi zannettiğim deyimlermiş bunlar. Meğer yaşayınca anlayabilirmişsin gerçekten anlamlarını. hepsini tek tek yaşadım, artık biliyorum.

kızım çok ender olarak yaşadığımız uzun bir öğleden sonra uykusunun ardından neşeli sayılırdı. dedeler, anneanne ve babaanne tam kadro birlikteydik. her hareketi büyük bir coşku yaratıyordu bizde. derken keçiler geldi, kızımın keyfi kaçıverdi. ağlamalar, söylenmeler...durum daha kötüye gitmeden fitilini koyalım dedi Mehmet. daha önce de defalarca yapmış, onu rahatlatmıştık. geceyi güzel geçirmesini sağlamıştık. fakat fitili koymamla -yüzünde en ufak bir rahatsızlık belirtisi yoktu- kızım sanki nefes alamıyormuş gibi bir ses çıkarmaya başladı. küçük gözleriyle bana bakıyor ve resmen nefes alamıyordu. yazarken bile kötü oluyorum. her zaman sakin kalabilen ben bu sefer kendimi kaybettim. mehmet ters çevirdi, sırtına vurdu. evdekiler koştu, sanırım balkona çıkardılar. sonuçta düzeldi. aynı şey iki gün önce banyosundan sonra da olmuştu. o zaman sıcaktan diye düşünmüş fazla önemsememiştim. ama tekrar olunca işte o yukardaki deyimlerini hepsini yaşadım.
ne büyük korkuymuş meğer, ne korkunç bir hismiş...allah tekrarını kimselere yaşatmasın. kim bilir daha neler göreceğiz, elbe zor zamanlarımız da olacak. bunu biliyorum. ama bu iş çok zormuş, gerçekten dayanması çok zormuş

sonra acile gidildi. doktor gayet mantıklı şu açıklamayı yaptı "fitil koyarken bebeği bir şekilde alttan uyarmış oluyoruz ve vücut refleks olarak bir hareket yapıyor, örneğin yutkunuyor. tükürük bezleri henüz çalışmaya başladığı için yutkunurken aynı zamanda nefes de almaya çalışıyor. bu yüzden de nefes alamıyor. " normal bir hadiseymiş ama yaşadığımız bize yetti. bundan sonra fitil mitil yok. sıcak su torbaları, ütü ile ısıtılmış bezler ne güne duruyor?

güzel kızımı terk edin artık hain gazlar. bıktık, usandık artık...

18 Şubat 2010 Perşembe

çalışma provası ve kızımın gözleri


bu hafta kızımla ayrılık provası yapıyoruz. Ben bir eğitime katılıyorum, sanki çalışıyormuş gibi sabah evden çıkıyorum, öğlen gelip emziyorum ve sonra eğitime geri dönüyorum. 6yı geçerken de evde oluyorum. İlk 2 gün babaannemiz bizde kaldı, şimdi anneannemiz ve dedemiz geldi. Nöbeti onlar devraldı. babaannemiz, anneannemiz, dedelerimiz iyi ki varlar...
zor geçen günler, uzun süre evde kalışların ardından aslında bu eğitime güle oynaya giderim diye düşünmüştüm. evden çıkacağım ve arkadaşlarımla beraber olacağım için sevinçliydim. son geceye kadar da derdim yetecek kadar süt bırakabilmekti. dün, yani ilk sabah tuhaf bir düğüm oldu boğazımda. evden çıkarken de herşey yolundaydı, kızım keyifliydi. herhalde annesinin çıkıp gittiğini anlamamıştır bile ama yolda bir suçluluk duygusu aldı beni. kafamda sürekli "bu eğitim çok gerekli miydi?", "acaba gitmese miydim" soruları dönmeye başladı. işte o an aslında ilerde bunun dayanması ne zor bir şey olacağını ilk kez tam olarak hissettim. bunları etrafımdaki annelerle çok konuşuyorum bu nedenle nasıl bir his olduğunu tahmin ediyordum. dün ilk kez hissettim. arkamdan ağlarken evden çıkmak nasıl olacak?yapabilecek miyim? iç sıkışıklığı ile nasıl başedeceğim?
eğitim başladığında normal olarak konsantrasyon zorluğu çektim ama asıl olan kızımın gözleriydi. kızımın gözleri ara ara bir flaş gibi gözümün önüne geliyor ve gidiyordu. kızımın gözleri bana bakıyordu.özlemek herhalde buydu. doğduğundan beri 24 saati beraber geçirdiğimiz için kızımı özlemek nasıl bir şey bilmiyordum. bunu yaşamamıştım. kızımın gözlerini gördükçe bunu anladım. dün ilk kez kızımı özledim, özlemek ne zormuş anladım...

13 Şubat 2010 Cumartesi

gözyaşlarımızı bitti mi sandın?


sen o gün boyu katıla katıla ağlamalar bitti sanmıştın, değil mi? bir daha çaresiz kalıp arabayla dolaşmaya çıkmak zorunda kalmayacağız demiştin, değil mi? ya işte böyle güzel geçen 2-3 günün ardından ansızın geliverir -babaannemizin tabiriyle keçiler-. öğleden önce çokça uyutmaya çalıştım kızımı, uyuttum da defalarca. ama her biri ya 5dk sürdü, ya 10 dk. kucağımdan bırakmazsam belki 15 dk. bir çocuk büyük insan gibi nasıl uyanık durur gün boyunca? bu kadar çok gazın olursa sen de durursun aslında. uykulu gözler, üzüntülü bakışlar, ağlak ve çoğu zaman ağlayan bir yüz. işte benim kızımın geçtiğimiz cuması.

o üzüntülü, çare arayan, senden yardım bekleyen bakışları o kadar masum ki. bu iki ayda keşfettiğimiz tüm yolları deneye deneye geçirdik günü. ah benim güzel kızım, büyümek ne zormuş değil mi?

bugün doktora gittik 2 aylık kontrolümüz için. Doktorumuza göre herşey normal. katıla katıla ağlamalar, uykulardan uyanmalar. şu anda en zor zamanındaymışız. 2. ayda zirve yapıyor, sonra azalıyormuş. zamanın hızlı geçmesinden yana hep dertli olmuşumdur, böyle hissettiğimde hep üzülmüşümdür. ama şimdi -belki hayatımda ender olarak- bu 1 ayın biraz çabuk geçmesini istiyorum. hava kararmaya başladığında sevinir oldum artık. bir gün daha bitiyor diye. oysa havanın kararması normalde hep içimi sıkardı. elbette kızım bir daha hiç ikinci ayını yaşamayacak, bunu biliyorum. Tadını çıkarmak istiyorum. Çok ender olarak bizimle sanki konuştuğu, hafif hafif güldüğü, yüzüme usanmadan, uzun uzun baktığı zamanlar hariç bunu pek yapamıyorum.

herşey güzel olacak, evet zaman geçtikçe herşey daha güzel olacak...

10 Şubat 2010 Çarşamba

erken seviniyorum


iyi geçirdiğimiz, kızımın az ağladığı, gündüz uykusu uyuduğu, geceyi kesintisiz uzun uykularla ıları tamamladığı günler -sayıları çok olmasa da- bana hep zor günler artık bitmiş gibi hissettiriyor. "işte" diyorum "kızım büyüdü ya artık, atlattık." hep böyle olacak zannediyorum. düzen kurma konusunda hep istekli olan biri olarak bundan sonra nasıl bir düzen oturtsak diye düşünmeye başlıyorum hemen. sanıyorum ki o gece 21:30da uyudu ve gece boyunca tek beslemeyle saat 06:30a kadar uyudu ya ertesi gün de öyle olacak. ama olmuyor işte. dün gece mesela kızım gün boyunca çok fazla ağlamadan gece 22:00de uyumuştu. bugün de öyle olacak zannettim ama olmadı. kızım yine çok ağladı. çok gazımız vardı. fitil koymak zorunda kaldık. sonra kucağımda uyudu, uyandı sonunda kazasız belasız yatağına yatırabildim. bir de öyle bir stres yaşıyorum. kucağımda uyuyor sonra yatağına yatırdığım an uyanıyor. inşallah büyüyeceğiz, kendi kendimize uykuya da dalacağız. o günler gelecek mi çok merak ediyorum. o kadar uzak görünüyor ki herşey bana.

genelde kucakta uyuyoruz. dayısının kucağı da sevdiği kucaklardan biri.

9 Şubat 2010 Salı

kızımla ilk kez tüm gün başbaşaydık

başbaşaydık evet, ama sanırım tek vücuttuk da diyebilirim. güzel kızım tüm gün onu bir türlü terketmeyen gazlarıyla uğraştı. o kadar çok ağladı ki. bir türlü uyuyamadı. kaç kez uyuttuysam, 5 -10 dak içinde çığlıkla ya da ıkınmayla uyandı. ya emiyordu, ya ağlıyordu ya da kucağımda sakinleşmiş dolaşıyorduk evin içinde. mehmet'in gelişini iple çektim. tüm isteğim ela'yı kucağına verebilmek, biraz dinlenmekti. kızım babası geldikten sonra baya sakinleşti. birlikte yemek hazırlamamıza müsade etti. ama yememize izin vermedi. aslında o verirdi de yine gaz-ı muhteremler teşrif ettiler. zavallım gece arabayla dolaşmaya çıkmak zorunda kaldık. döndükten sonra da bir fitil verdik. sonrasında ancak uykuya dalabildi. bu sabah 6da uyandıktan sonra, emzirdim tekrar uyudu, saat 9a doğru uyandı. ben de o arada kahvaltı ve uyku arasından bir seçim yapıp kahvaltıyı seçtim. her an uyanabilir endişesiyle o kadar aceleyle yapıyorum ki herşeyi kendimi farkettiğimde sandalyenin ucuna ilişmiş hızla 2 dilim ekmeği bitirmeye çalışıyordum.

çok ağladığında evde sakinleştirmenin sadece 2 yolu oluyor. ya emzirmek ya da nil karaibrahimgil dinletmek. nil olayını çözemedik. ne kadar ağlıyor olursa olsun, pırlanta şarkısında bir anda susuyor, sakinleşiyor. kızım inşallah o kadar hiç ağlamasın ama mutlaka o sakinleşme anını kameraya kaydetmek istiyorum.
bugüne kadar hiç tüm gün yalnız kalmamıştım kızımla. öğleden sonra babaannemiz geliyordu. elbete çok önemli oluyor bu yardım. en azından birinin daha kucağında taşıması. o sırada senin yemek yiyebilmen, ya da tuvalete gidebilmen. dün alelacele tuvalete gitmeye çalışırken düşündüm de hayatımda hiç yaşamadığım telaşlar, sıkıntılar, tedirginlikler yaşamaya başladım. tüm bunlar şimdiye kadar yaşanmamış o mutluluğu yaşamak için. anne olmak sanırım en çok emek vermek demek...

5 Şubat 2010 Cuma

anneanne saltanatı

2 haftadır anneannedeyim. yarıyıl tatilini fırsat bildik, çok da iyi ettik. yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda tam saltanat yaşadık. nasıl geçti anlamadık-yani ben anlamadım, herhalde kızım da anlamamıştır-

annemlerde yaşadığım his, o evden kaç yıl önce çıkmış olursam olayım hiç değişmiyor. tam anlamıyla "evde olmak". ve o kadar güzel ki evde olmak. anneyle, babayla olmak. allah ayırmasın. umarım bir gün kızım da evine benim annemlere gittiğim gibi koşa koşa gelir...