31 Mayıs 2010 Pazartesi

pazar keyfi...

güzel geçen günlerden sonra yeterince şükredebildim mi acaba diyorum kendi kendime. dün de öyle geçen günlerden biriydi. kızım hareketlendi, yaklaşık 1 aydır gazlar artık terk-i diyar eyledi bizi. artık sadece geceleri musallat oluyorlar bize ama üzülmüyorum artık. korkmuyorum da. gündüzümüz rahatladı ya geceler de düzelecek.

kızım ağlamayınca günler pek bir keyifli oluyor. dışarı çıkmaktan korkmuyoruz eskisi kadar. tabi yine uykusuna dikkat ediyoruz, zira uykusuzluk çok üzüyor bebeğimi.

pazar günü yine çok erken uyandık. saat 6 bile olmamıştı daha. olsun, kızım erkenci, annesine çekmiş ama onun sınırlarını da zorluyor :) kızım ilk uykusuna rahatça daldı. o sırada anne ortalığı toparladı. sonra kızım uyandı, gidip babayı uyandırdık.
Yeni maharetlerimizi bir bir gösterdik babaya.





sonra kahvaltıya davetliydik. Kızımın Sedef Ablasına gittik. Ne güzel oldu. Babalı kızlı bir de güzel fotoğraf çektik. Böyle günlerimiz çok olsun. Ya da babamın sıkça dediği gibi "en kötü günümüz böyle olsun"




günümüzün ikinci yarısı da çok keyifliydi. IKEA'ya gittik. Kızıma bir kaç parça eşya aldık. Sanırım Ela 3 ay civarındaydı. Bir pazar günü heves ettim, bebek eşyaları satan bir mağazaya gittik ailecek. Planıma göre ben sakin sakin ürünlere bakacaktım. Ela arabasında oturup etrafına bakacaktı. Herşey yeni ya, çok ilgisini çekecekti. Sonra da sakin sakin eve dönecektik. Ama olmadı. Güzel kızımın mağazaya girmemizle ağlamaya başlaması bir oldu. Babası aldı kucağına, ne yaparsak yapalım sakinleştiremedik. Mağazadan çıkışımızı yani kaçışımızı düşündükçe hala gülerim. Pazar günü o günlerin artık bittiğine emin oldum. Sıkıntımız yine olabiliyor ama o susmaksızın ağlamalar yok. Çok şükür...Bugünümüze bin şükür...

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir ayrılık hikayesi

Cuma günü anladım. Biz ayrıldık. Aynı toplantıdaydık, yan yana oturduk, sanki sadece tanışıyorduk. Konuştuk gibi. Birbirimize, içimize dokunmadan. Gözlerimize bak(a)madan. Ayrılığımız alıştıra alıştıra oldu, fazla acı çekmedik -sanırım-. Ayrılık sürecimiz yaklaşık 2 yıl sürdü. Önce şaşkındım, sonra kızgın ama en çok kırgın. Buna rağmen çabaladım. Hemen bırakmadım O'nu. O da çabaladı, gördüm. Ama olmadı. İnsanın içi bir kirlenmeyegörsün, ne yaparsan yap temizlenmiyor işte. O yüzden işte emin olmadıkça kimseye karşı kirletmemeli insan içini.

Eksildik birbirimizin hayatından. Şimdi iyi mi oldu? Peki bundan öncesine n'oldu? Yok mu oldu? ayrılığın zorluğu da işte bu zaten. Yaşadıkların, paylaştıkların kalıyor aklında, kalbinde. Ara ara çıkıyor meydana. Bende bir iç çekme ihtiyacı oluyor. Onda ne oluyor bilmem.

İnsanın dostundan ayrılması da zormuş. Sevgiliden ayrılmak gibiymiş. Ağırmış, insanın içini acıtırmış...

"zaman artık sensiz akıp gidiyor
senden habersiz, sessiz"

25 Mayıs 2010 Salı

başladım-bugün 20 Kasım

19 Kasım'da ayrılmışım doğum iznine. sanki çok uzun zaman önceymiş gibi geliyordu bugüne kadar. İlk 1-2 günün şaşkınlığının ardından görevlerimi tekrar devraldım. herşey aynı kalmış. aslında neyin değişmesini bekliyordum bilmiyorum. Bazen işyerinde -genelde biri canımı çok sıktığında, o problemin aslında o kadar da büyük olmadığını kendime anlatmak için - bir sene önce, aynı tarihteki yazışmaları açıp bakarım. İsimler değişir, genelde konular aynıdır. Yine problemler vardır. O zaman problem olan şeyse artık yoktur. Bunu farketmiş biri olarak 5-6 ayda neyin değişmesini bekliyordum acaba?
Zeynep dedi ki, "senin hayatın değişiyor ya, herşey değişmiş gibi geliyor" şaşkınlığım bundan dolayı herhalde.

evet bugün 20 Kasım'dı. Nerde kalmıştık demeliyim, değil mi? Şimdi büyük bir hızla işlere sarılma zamanı....
Son cümleyi içimden gelerek yazmış olmayı çok isterdim. İşlere sarılmak falan istemiyorum. Bir kaç tur daha ısınma koşusuna ihtiyacım var...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

başlıyorum

yarın işe başlıyorum. yumuşak bir geçiş olacak. fazla trajikleştirmek istemiyorum bu hadiseyi ama hislerim karışık elbette ki. en ağır basanı ise suçluluk. bütün gün sanki kızıma kendimi affettirmeye çalışır gibiydim. dahayaa hiçbir şeyden haberi yok. acaba nasıl etkilenecek hayatımızdaki bu değişiklikten bilemiyorum. merak ettiğim bir şey de bakıcısı ile beni nasıl ayırt ettiği ya da edeceği. benim annesi olduğumu nasıl bilecek? tek farkımız emziriyor oluşum ve geceleri sadece beni görüyor oluşu. şimdi gündüzleri de sadece teyzesini görüyor olacak. dolayısıyla o artık bir fark olmayacak. sadece süt yani farkımız artık. ama sütü olmayanlar da var. o zaman nasıl oluyor bu ayırt etme işi? kafam karışık...

18 Mayıs 2010 Salı

bana bir haller oluyor

dün gece saat 00:00 sularında kızımı emzirdim. Gazları hala devam ettiğinden dolayı doktor bir arkadaşım (dün 1 aylık kızını gördüm, ne tatlıydı, esmer güzeli) bir ilaç önerdi, dün onu aldım. Emzirirken de gaz yüzünden bir türlü kesintisiz şekilde sabahı edemediğimiz için emzirdikten sonra ilaçtan vermeyi planladım. Kızımın emmesi bitti, yatağına yatırmadan ilacı vereyim dedim. O sırada Mehmet aceleyle içeri girdi. "Boşver ilaç falan verme, kendi geçer zaten" dedi. Ben de "iyi madem, vermeyelim" dedim. Sonra yattım. Saat 04:30'da kızım ıkınarak uyandı. Emmek ister ememez, altını açmaya çalışırım ağlar. Öyle böyle derken saat 06:30'da tekrar uyutabildim. Ama tabi ilacı vermediğime de pişman oldum. İlacın işe yarayacağından emin olduğumdan değil ama en azından deneseydim keşke dedim. İçten içe de sitem ettim Mehmet'e.

Sabah Mehmet hazırlanırken 04:30'daki macerayı anlattım. "Sen niye verme dedin ki, versek belki rahat ederdi" dedim. O da bana şaşkın şaşkın bakarak "İlaç mı verecektin? Ben öyle birşey demedim ki, hem o saatte uyuyordum zaten ben." dedi. Artık şaşkın şaşkın bakma sırası bendeydi :)

Ne oldu hala anlamış değilim. bazen gece emme faslı sırasında bana bir uyku bastırıyor. Belki emzirirken uyudum, rüya gördüm. Sonra da onu gerçek sandım. Hala şaşkınım...

Hayır olsun diyelim, aklımıza mukayyet olalım :)


Bu arada artık bir kangurumuz var. arabasında durur mu, durmaz mı derdimiz kalmadı. daha rahat sosyalleşiyoruz. Ela mutlu, anne mutlu, baba mutlu. Heyooo!!!!

15 Mayıs 2010 Cumartesi

ilk kez yaptı

12.05.2010 --- Ela yatarken ayaklarını tutmaya başladı. Herhalde yakında ağzına sokmayı başaracak :)

13.05.2010 --- Ela ilk kez annesine kahkaha attı. Emiyordu, kafasını çekti. Keyifli keyifli kucağımda yatmaya başladı. ben de onunla konuşmaya başladım. Kocaman kocaman bakarken bana "hı hı hı" diye ilk kahkahayı attı. sonra devam etti kibar kibar gülmeye. bugün de biraz şaklabanlık yaparak güldürdüm onu. pek zevkliydi :)

16.05.2010 --- Aslında elma püresi yemesi gerekiyordu ama annesi beceremeyince suyunu içti ilk kez

19.05.2010 --- ilk sebze çorbasını içti güzel kızım

26.05.2010 ---meyve püresi yedi, hem de bayıla bayıla :)

02.06.2010 ---yoğurt yedi ama ben göremedim. işteydim :(

13.06.2010---sebze çorbasını sebze püresi kıvamında yedi, içindeki kıymayla da ilk kez tanıştı

5.ay kontrolü - kafa karışıklığı

bugün doktora gittik. Önce sayısal verilerden başlayalım, sonra diğer meselelere geçelim. 61 cm olmuşuz ama kilo almamışız. 5850 gr'da takılmışız. ben bunun 1 aydan fazladır yaşadığımız ıkınma problemi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. kızım ne zaman emmeye başlasa ıkınarak memeden ayrılıyor, ağlamaya başlıyor. kesintisiz emme süresi o kadar az ki. Bu nedenle kilo alımının olmadığını düşünüyorum. annelik içgüdüsü mü yoksa cahillik mi bilmiyorum ama içim çok rahat niyeyse. Ela ile ilgili daha küçük şeylerde bile canım çok sıkılırken bu haber beni neden rahatsız etmedi bilmiyorum. kızım çok sağlıklı Allah'a şükür. geçen ay alması gerekenin 2 katını almıştı, şimdi onu dengeledi herhalde.

3 aydır doktor değiştireceğim. Bir türlü yapamadım. Öyleydi, böyleydi derken ay geçiyor, ben yine aynı doktordan randevuyu alıyorum. bugün karar verdim, değiştireceğim. Mesleki donanımı mutlaka yeterlidir. zaten onu değerlendirecek durumda değilim ama benim sıkıntım bana hissettirdikleri ve istediğim iletişimi kuramamam. Doktor-hasta ilişkisinin mutlaka yetişkin-yetişkin düzeyinden işlemesi gerekir diye düşünüyorum. ama ben doktorumuzda hep ebeveyn-çocuk ilişkisi seziyorum. Yani sorduğum soruların kritik edilmesi, yorumlarımın, kaygılarımın yok sayılması beni rahatsız ediyor. İstiyorum ki ben de düşüncelerimi anlatayım, o bunları yorumlasın, beni doğruya yönlendirsin. Yine onun dediğini yapalım ama beni dinlesin. Kızımın ıkınma sıkıntısı ile konuşuldu güya ama şu an sorsanız aklımda hiçbirşey yok. Belki başkası için farklıdır ama ben doktorla aynı dili konuşmuyorum.

Bir de ek gıda meselesi var asıl kafamı karıştıran. Bu ay geçmemiz gerektiğini söyledi. Ben de çalışmaya başlayacağım için ve kilo alımımızda problem olduğu için olabilir diye düşünüyorum. 3 çeşitten bahsetti.
- pirinçunu (su ile mama yapılacak, 1 türk kahvesi fincanı verilecek)
- yoğurt (1 türk kahvesi fincanı)
- meyve (elma, armut, muz, havuç max. 60 ml verilecek)

okuduğum her yazı ek gıdayla ilgili bir alıştırma, tattırma döneminden bahsediyor. Bize önerilen öyle bir şey yok. bunların hepsine aynı anda başlamak bence yanlış. çocuk şaşkın olur. tabi ki bu gıdaları vereceğim. ama sırayla, yavaş yavaş artırarak. pirinç unundan emin değilim. araştıracağım. ben bununla ilgili bir şeyler sormaya çalıştım. şöyle bir dialog geçti mesela aramızda.
A: bunları bir anda verirsem sıkıntı yaşamaz mıyız. Yani bağırsaklarımızda sorunumuz var ya.
D: tabi olacak, yaşayabilirsiniz. Ama böyle diye vermemezlik etmeyeceğiz. ben de 1 yıl kiraz yemesem sonra yesem ishal olurum.
A: ????!!!!!!

aşkolsun yani. başlamayalım diyen mi var, "hayır yetmese de anne sütü vericem" mi diyorum ben? yol-yordam soruyorum. mesela muzu hemen vermemem gerek bence. yoğurdu da meyvelere alıştıktan sonra başlamak istiyorum. yemek sıkıntısı olan bir çocuğum olsun istemiyorum. onun alışkanlıklarını biz oluşturuyoruz. o nedenle dikkatli davranacağım. iç sesimi dinleyeceğim.

bir de mama takviyesi yapmamız gerekiyormuş. Ama ne zaman, ne kadar bilmiyorum. Sormayı unutmuşum, o da söylemedi.

inşallah kafama göre bir doktor bulabilirim.

13 Mayıs 2010 Perşembe

son 1 hafta...

Günler azaldı, bende stres arttı. Yaparım deyip de yapmadıklarım içimi sıkmaya başladı. Haftaya bugün bu saatlerde işte olacağım. Son 5 aydır hep Ela vardı. şimdi hem iş, hem Ela olacak. İşim daha az kafa oyalayan bir iş olsa belki daha rahat olurdu ama şimdi zor olacak gibi görünüyor. Artık evde Ela olduğu için belki başetmesi daha kolay olur bundan sonra işlerle, insanlarla. Değiştim mi acaba? yani işe döndüğümde daha farklı olacak mıyım? açıkçası çok hissedemiyorum anneliğin bana neler yaptığını. Neler alıp, neler getirdiğini. Hayatımın değiştiğini, sürekli değişmeye devam edeceğini rahatlıkla görebiliyorum ama bu arada ben ne oluyorum acaba? nasıl birine dönüşüyorum? Belki zamanla anlayabileceğim. Doğum izni sonuçta genelde-genelde mi?- evde bebekle geçirdiğim bir dönem oldu, bunun beni nasıl etkilediğini görebileceğim çok ortam yoktu. bu nedenle işe döndüğümde daha iyi anlarım belki.

Okumak istediklerim var, evde yapmak istediklerim var, artık yazmam gereken bir tez var. Ama artık zaman yok. Zaman varken günler, geceler Ela oldu. Bütün bunlar yapılmadı. Peki şimdi ne olacak? evet yine klasik bir iç hesaplaşma yaşıyorum. 5 ay bitti ya, daha farklı geçirilebilir miydi? Daha çok şey yapılabilir miydi? Bu duyguyu önceden her izin sonunda hissediyordum, bu anlamda bir değişim olmamış bende. kendime haksızlık etmesem iyi olacak tabi. sonuçta gündüzleri kızım rahatlayalı, rahat bir nefes alalı henüz 1 ay ya oldu, ya olmadı. biraz rahatlamam lazım. hayat daha güzel olacak bundan sonra. daha düzenli, daha oturmuş. belki çalışmak bana da iyi gelecek. konuştuğum pek çok yeni anne öyle diyor. yapılmamış işleri ise tek tek yaparım herhalde. sonuçta biten izin, hayat devam ediyor, değil mi?


Kızım gülsün, hep gülsün
ama annesi de gülsün,
çünkü annesi güldükçe Ela güler
Ela güldükçe annesi güler...

6 Mayıs 2010 Perşembe

işe dönüş telaşı

ilk aylarda akşam olmasına, günlerin geçmesine sevinirken zaman ne kadar da yavaş geçiyordu. sanki geçmiyordu. kahve falı bakarken adettir ya, tabak fincanın içine akıtılır. en son 1 damla asılı kalır. sallanır, sallanır, bir türlü damlayamaz fincana. işte sanki o damlanın içindeydik aylarca. o günlerde bu hissin daim olmayacağı, hatta iznim biterken günler bitmesin diye dua edeceğime emindim. işte o günler geldi. yani hızlı geçen günler. işe başlamak için geri saymaya başlayınca bitmesin istiyorum günler. ya da gün geçsin de, takvim ilerlemesin. off ne bileyim, bunları yazmamın ne anlamı varsa. sanki yazınca olacakmış gibi. "hmm, takvim ilerlemesin dedi, tamam o zaman 2 hafta günler geçsin ama ilerletmeyelim takvimleri"
gaz sıkıntılarımız hala var. bıraktığımda da olacak. artık kabullendim. bizimki böyle bir bebek. günler bu hafta şöyle ilerledi. anne olan kişi yani ben bir an "ya ben işe başlayınca ne giyeceğim?acaba eski kıyafetlerim bana oluyor mudur?" diye düşündü. eski kıyafetler ortaya çıktı. geçen sene bu ayları hamile olarak geçiren anne kişi 2 senedir giymediği yaz kreasyonlarını özlemişti. heveslendi. ne var ki hiçbir pantolon, gömlek ya da etek aynı özlemi taşımıyordu. anneyi reddettiler. anne hiçbirinin içine giremedi. daha doğrusu zorlayıp girdikleri oldu ama bünye nefessiz kalmaya başlayınca onları da kendi rızasıyla çıkardı.

hal böyle olunca alışveriş yapmaktan hiç de hoşlanmayan ben 2 gündür kendime işte giyecek birşeyler almaya çalışıyorum. ela'yı emzirip çıkıyorum. bakıcısı aktivite zamanını geçirtiyor, sonra uyutuyor ve uyanınca beni arıyor. eve dönüyorum ben de. kızımın keyfi fena görünmüyor aslında ama bende hafiften bir vicdan oldu dün akşam. hiç ilgilenmedim kızımla, 2-3 kıyafetin peşinden gittim, kızımı bıraktım diye. anlatmak istediğim bu duygu değil aslında. işe başladıktan sonra ne hissedeceğim? bu sorunun cevabını da bilir gibiyim de hislerimle nasıl başedeceğim bunu merak ediyorum. kendimi hep şu cümleyi kurarken buluyorum "sen ne ilk çalışan annesin ne de son. herkes nasıl yaptıysa sen de yapacaksın. bir düzen kuracaksın" inşallah diyorum tüm kalbimle....

kıyafet olayına gelince; bir kaç parça şey aldım. beni bir süre idare eder. ama işin kötüsü ayaklarım da büyümüş. canımı acıtıyor o güzelim ayakkabılarım. hiçbirinden ayrılmak istemiyorum. yeni almak da istemiyorum. aman neyse, bu olsun tek derdimiz :)