9 Kasım 2010 Salı

haftasonları

haftanın sonları kabuk değiştireli çok oldu. çok şey yapıyor gibiyim gün içinde. hiç duramıyorum. sürekli bir hareket. Ela gece uykusuna yatınca ise tuhaf bir boşluk duygusu. Nasıl oluyor da gün içinde hiç durmamışken, gece hiçbir şey yapmamış gibi oluyorum. hafta sonları için de bir to do listimiz var artık. sırf bu duygu yüzünden. ama çok da işlemiyor. haftalardır düzenlenecek dolaplar, kaldırılacak / çıkarılacak ayakkabılar var, fırsatını bulup yapamıyorum. artık bazı eşyalarımla, kıyafetlerimle vedalaşmam gerek, evi hafifletmek istiyorum. bu sefer kararlıyım ama olamıyor bir türlü. olamayınca da üzerimde zaten ağırlık olan o eşyalar daha da ağırlaşıyor. sırt ağrım bayadır terketmişti beni, geri geldi. hafta içi desek zaten iptal ne yazık ki. eve gel, ela'yı al, hasret gider derken gece oluyor. şanslıysam kuzu fazla zorlanmadan uyuyor. genelde o saatleri yalnız geçiriyor olmak da beni zorluyor.
kadın ve erkek rollerini, anne ve baba rollerini çok sorguluyorum bu ara. bir eşitlik mümkün değil, buna eminim. son günlerdeki takıntım ev ve çocukla ilgili erkeğin her yaptığının kadına bir yardım şeklinde yapılıyor oluşu. Sorumluluğun eşit dağılabilmesi doğa tarafından mı engelleniyor yoksa biz mi böyle eşit bir dağılımı çok da istemiyoruz aslında?

ne çok dertliymişim böyle...tüm bu hissiyata rağmen elbette her günüme şükrederek başlıyorum. sahip olduklarımın farkındayım. ama sanırım biraz yorgunum.

bugün kuzu 11 aylık oldu. yaşımıza az kaldı. bu yıl dönümleri, yaş günleri, yılbaşları bir milat gibi sanki. O günden sonra herşey değişiverecekmiş gibi. Oysa herşey gidişatına devam edecek. yıl döndü diye hemen birşeyler oluvermeyecek. ah kuzu, yavaş yavaş çocuk oluyorsun. tadını çıkarabildim mi kızımın bebekliğinin? günler elimden akarken ne tatlar bıraktı arkasında? kızım hatırlamayacak ya bu günleri, sorduğunda nasıl anlatacağım acaba bebekliğini ona? şimdi dilinden düşürmediği "biy"leri, "viy"leri o zaman da hatırlayacak mıyım?

aslında başka türlü bir şey düşündüğüm, istediğim. başka türlü hafta sonları, başka türlü günler. olabilecek mi? "korkuların kadar tutsak, hayallerin kadar özgürsün" klişe mi geldi? bilmiyorum, benim hoşuma gitti.

başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil, gideceğim memleket
denizi ayrı deniz, havası ayrı hava

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince, dalın yüksekliğince rüzgarla
ve bir yeni ömür vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka, tadı başka
C. Yücel