10 Haziran 2011 Cuma

iki küçük an...

yazının başlığını her ne kadar anlatım bozukluğu içerse de "iki küçük an" koydum, çünkü anlatmak istediklerim gerçekten o kadar küçük zaman birimleri ki "iki an" bile uzun kalıyor

Dün gece Ela'yla uyumak üzere bizim yatağa gittik. Kuzu kendini keyifle attı yatağa, beni bekledi sabırla. Yanına yattım, hedefe kitlendi ve emmeye başladı. Sonra bir an memeden ayrıldı bana bakıp, tersine döndü ve kendi kendine "pşş pşş" demeye başladı. Kuzum; o ne güzel bakıştı, "şimdi ben sırtımı dönüyorum, sen bana sarıl tamam mı" dedi (yani bence) ben de dediğini yaptım. Kuzu o bakışıyla eritti beni...

Bugün bir şekilde tüm günü evde geçirdim. Eloş şaşkın ama çok mutluydu. Teyzesiyle parka gidip geldiler. Eve gelince kızımı karşıladım. Salonda koltukta oturuyordum. Ela da yanımda. Eğilip bacağımı öpmez mi. Off, nasıl bir şey bu, nasıl kuvveli bir duygu. Bir öpücük, hem de öpmeyi yeni öğrenen Ela'nın, kendiliğinden bacağıma kondurduğu, acemi ama dünyanın en güzel öpücüğü. Çok teşekkür ederim Eloşum sana, bana bunları yaşattığın için...

9 Haziran 2011 Perşembe

uyku üzerine...

Bu uyku meselesine az mesai harcamamıştım. Okudum, okudum, okudum. En doğrusu, en uygunu hangisi olur düşündüm de düşündüm. "Kontrollü ağlatma" dediklerini çok vahşi buldum, asla aklımın ucuna getirmedim. "Yatır/kaldır"'ı baya düşündüm, yok yine içime sindiremedim. sonuçta nasıl bir yöntemde karar kılacağımdan emin değildim ama bildiğim tek şey Ela'yı emerek uyutmayacaktım. Yok, yok asla böyle bir şey yapmayacaktım. Yoksa bana bağımlı olurdu, kendi kendine uyuyamazdı. Sonra sallamamaya çalışacaktım,kucağımda uyumasına izin vermeyecektim. Yatağına yatırdığımda uyku halinde olmamalıydı ki anlasın yatağa yatmak ve uyku arasındaki ilişkiyi. Sırtını sıvazlayabilir ya da küçük pıt pıtlar yapabilir eş zamanlı güzel de bir ninni söyleyebilirdim. Ya da müzik olayına girebilirdim. Şöyle güzel, rahatlatıcı bir müzikle kuzuyu uykuya hazırlayabilirdim. Tabi bir de uyku öncesi banyo önerisi vardı. Kulağa çok mantıklı geliyordu. Çünkü Ela banyodan sonra masajla da iyice gevşeyecek rahatça uyuyacaktı.
Tüm bunların hepsi elbette bir RUTİN içindeyse anlamlıydı. Bir gece öyle, bir gece böyle olmazdı. Yani kararlı olacaktım.
Bugün Ela 18 aylık oldu. Tam 6 aylık olduğundan beri, yani diyebiliriz ki 1 senedir Eloş çok büyük bir keyifle memede uyuyor. İtiraf etmeliyim, ben de bundan hiç şikayetçi değilim. Kitabi bir rutin oluşturabilmek için gerçekten baya çabaladım. Şşş-pat olayı bir ara tuttu, müthiş heyecanlandım, "vay be demek oluyormuş" havalarına girdim. Kuzu gerçekten kendisi uyuyordu. Derin uykuya geçisini 20 dk bekliyordum başında. Sonra muzaffer bir komutan edasıyla çıkıyordum odadan. Herşey yolundaydı. Arada bir hastalık mı oldu - o ara kopmuş bende- hatırlamıyorum, etkisini yitirdi. Banyo olayına baya sıcaktım ama Eloş niyeyse banyodan sonra gevşemek yerine daha da canlandığı için bizim uyku saatlerini sarkıttı, vazgeçtim. Aslında düşününce Eloş'un kendi etrafında dönmeye başlaması ile ben bir şeyler denemekten vazgeçip onun ihtiyacına yöneldim sanırım. Ben öyle yapınca da otomatik bir rutin gelişti. Şu anda saat 20:30 - 21:00 arası kuzunun gözler hafif kızarıyor. Ben "hadi Eloş, babaya iyi geceler de, biz uyumaya gidelim" diyorum. Bizimki sevinerek kucağıma geliyor, babaya el sallıyoruz. Mutlu mesut yatağa gidiyoruz. Artık emzirme koltuğuna rahatça sığamadığımız için bizim yatağa gidiyoruz. (tabi bunu da asla yapmayacaktım, çocuk kendi yatağında uykuya dalmalıydı)kuzu sevinçle kendini yatağa atıyor, ben de bir güzel yanına yatıp kuzuyla bütünleşiyorum. 10dk-3o dk arası sürüyor uykuya geçiş. sonra kendi yatağına alıyorum Ela'yı. yapmayacağım dediğim herşeyi bir güzel yapıyorum. Ama zerre kadar da pişmanlık duymuyorum. Elbette zor, bazen ben de onunla uyuyakalıyorum vs. ama o keyif, çok güzel ya. valla biri bu işin bu kadar keyifli olacağını söylese hiç uğraşmazdım belki de :) emin değilim...

sonuçta burada da kesin, net bir doğru yok. herkesin kendi doğrusu var. benimki doğru mu? gerçekten bilmiyorum. ama benim kendimi içinde en iyi hissettiğim kurgu bu. benim doğrum bu.

bu meselede de hayat beni şu veciz cümleye götürüyor:
"su akar yolunu bulur"
yine görmüş oldum, evet bulur :)