22 Kasım 2011 Salı

veda zamanı yaklaşıyor...


Elacım, sen çok seviyorsun ya memeyi, al benden de o kadar, valla ben de çok seviyorum emzirmeyi. Nasıl olacak sence bu iş? Nereye kadar gideceğiz böyle? 2 yaş bir sınır gibiydi kafamda. Bak 1 ay bile kalmadı 2 yaşımıza. Ah bu zaman, yine çok hızlı akıyor, yakalayamıyorum. Ama sen hani kucağıma oturuyorsun, o güzel başını göğsüme yaslayıp emmeye başlıyorsun ya, işte o zaman duruyor zaman. Saçlarını okşuyorum; yumuşacıklar, sırtını okşuyorum, elele tutuşuyoruz, parmaklarına bakıyorum uzun uzun. bazen konuşuyoruz, değil mi? Ben sana evet ya da hayır diyebileceğin sorular soruyorum "bugün parka gittiniz mi?" ya da "hadi başka odaya gidelim mi?" gibi sen de "ıııh" ya da "hıhı" diyorsun. Dişçiye gidince de öyle olur ya, konuşamazsın, gerçi sen daha hiç gitmedin, bilmezsin :) bazen gülüşüyoruz. komik birşeyler söylüyorum bazen sana, memeden ayırmadan ağzını gülüyorsun.
Hala memede uyuyorsun. Asla yapmayacaktım güya. Gülüyorum şimdi. Bunu hafiften kullanmaya başladın. Emmek istediğinde "anne, uykum geldi" diyorsun alakasız bir saatte. öyle güzel bir yüz ifaden oluyor ki. Şaka yapıyorsun işte. Gidiyoruz odana. Sırf bu iş için bir yer yatağımız var artık - gece emmelerine özel- Eğlene eğlene hasret gideriyoruz.
Gerçi bazen çok sıkılıyorum Eloş, mesela bir yere gitmemiz gerekiyorsa, sen emmeyi bir türlü bırakmıyorsan. Ya da bazen sabaha karşı uyandığında dalamıyorsun tekrar uykuya, hep memede kalmk istiyorsun. O zamanlarda sıkılıyorum, içim sıkılıyor, belim ağrıyor. Bıraksak baya rahatlayacağız diyorum.
Meme bırakmak için çeşitli metotlar var, bak sana da anlatayım, belki işine yarar:
1-Çocuk ve anneyi bir kaç gün ayırıyorlar. Çocuk bu arada memeyi unutur diyorlar. Bizim seninle bir kaç gün ayrıldığımız çok oldu. Döndüğümde hep beni ve memeleri bekliyor oluyordun. Memeleri o kadar iştahla beklerken, senin o kadar özlediğini bilirken vermemeyi becerebilir miyim? Iıh, yapamam ciciko
2-Meme başına sütün tadını bozacak şeyler sürülüyor. Aloe Vera ya da Vicks olabilirmiş. Bir kere Vicks'i denedik. Biraz emdin, başını kaldırdın "anne, ajı" dedin ve sonra "yıka" dedin. Ben de yıkadım :)
3-Bir de bir öncekine benzer, yine tiksindirme maksatlı bir yöntem de salça, ruj gibi birşeyler sürerek görüntüyü çirkinleştirmek. Bence bu numara da tutmaz bizde ama ben zaten senin memeden tiksinmeni istemiyorum. O kadar sevdiğin, kendini en sıkıntılı zamanlarında tereddütsüzce teslim ettiğin memeleri -hatırlar mısın bilmiyorum ama- güzel hatırla istiyorum. Aniden, kötü bir sürpriz olsun hiç istemiyorum.

Ne istiyorum biliyor musun? Onlarla bir veda konuşması yapacak değiliz belki (aslında içimden geçiyor ne yalan söyleyeyim) ama yine de birlikte karar verelim, memelere öyle veda edelim istiyorum. Benim için de zor gerçekten. Ben de o güzel anlarımızı çok özleyeceğim. Böyle bir vedalaşma muhtemelen olamayacak ama gönlümden geçen bu, bil e mi? Şimdi acele etmeden, yavaş yavaş ben hazır olmayı bekleyeceğim, kendimi hazırlayacağım, sonra işin içine sen de gireceksin. tamam mı güzel kuzu? Birlikte veda edeceğiz bu güzel döneme, daha güzellerini yürekten dileyerek...
.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Nil: sade ve derin

bence yazık oldu, çok kısa ömür,
insan doğar, aşık olur, ölür

icim bos kaldi cok yandi canim, artik ne yapsam yalnizlardanim
icim gul biraz guldur biraz, onu oldur kendini güldür biraz

müthiş güzel!
hiç karşılaşmadığı birine yazılmış bir ayrılık, bir hasret şarkısı
gerçek bir yalnızlığı anlatıyor
o kadar yalnız ki içini güldürecek olan yine kendisi
sadelik ve derinlik, ikisi birarada
pek çok şarkısında görebiliriz bu derinliği

Mesela "sinema"yı çok severim:

"kırıldım ama o tarafı duvara yasladım
sen beni bir dinlesen ne konu olurum
sen beni bir izlesen ne film olurum
seyretsen beni
anlatsan beni
"

Nil'i çok seviyorum...
(başka bir linkteki video nasıl ekleniyor acep?)

10 Kasım 2011 Perşembe

korku, nazar, ucuz atlattık, maşallah??

nazar var mı? yok mu? bir "maşallah"ın geçerliliği ne kadar? Neyse, yine de çok şükür...


"İçi titremek", "aklı çıkmak", "gözünden sakınmak", "yüreği hoplamak", "kol kanat germek" Bunların anlamını tabi ki biliyoruz ama sanırım insanın çocuğu olunca bu deyimlerin ne demek olduğu tam olarak anlaşılıyor, hissediliyor. Benim çocuğum olunca daha iyi anladım Ela'ya bakarken içimin nasıl titrediğini, düştüğünde "ya birşey olduysa" diye nasıl aklımın çıktığını, O'nu kimi zaman nasıl gözümden bile sakındığımı ve nasıl kol kanat gerdiğimi. Ve bunların hepsini çaktırmadan yapmanın ne zor olduğunu.


Zor... Dün ucuz atlattık diye sevinirken, bugün kuzunun eli yandı. Bizim de içimiz. Dün ailecek bir mağazadaydık. Çıkmak üzereyken Ela'nın elini tuttum. Kendini ileri mi attı, etrafında mı döndü anlamadım, ağlamaya başladı. Dışarı çıktık, dikkatini başka şeylere çekmeye çalıştım. Olmadı. Ela sağolsun -tüm ağlama kotasının çoğunu ilk 5 ayda doldurmuş olsa gerek- öyle pek uzun uzun ağlayan bir çocuk değil. Fakat bu sefer sakinleştiremedim kuzuyu. Elini farkettim sonra, göbeğine yapıştırmış, oynatmıyor. "Acıyor mu Ela?" "Ajıyorr" "neresi acıyor?" bileğini gösteriyor. Yok hareket ettiremiyor. Bizde de hafif hafif telaş başlıyor tabi. Doğru acil servis. Daha doğrusu ilk önce yakınımızdaki bir çocuk hastanesine gittik ama içerde sıra bekleyen yaklaşık 50 aileyi görünce başka bir yere gidebilecek olmamıza şükrederek oradan çıktık. Ela hastaneye gelene kadar baya sakinleşmişti. yolda sürekli konuştuk. "abi bileğimize bakacak, resmini çekecek, krem sürecek" hepsini bir güzel anladı, tekrarladı. Ben de sevindim, zorlanmayacağız diye. Ama acile girer girmez güzel gözlerden yaşlar boşanmaya başladı. "anne, hadi, eve gidiozz""anne, kalk" kuzunun ağlamaktan dermanı kalmadı. doktor Ela izin verdiği kadar muayenesini yaptı, bizi röntgene gönderdi. Ama ne mümkün. Kuzu sakinleşemiyor. Tek yapmamız gereken ayakta 5 sn hareketsiz durmak ama olmuyor. O an "anne meni al" diyerek kucağıma gelme istedi ve iki kolunu birden kaldırdı. İlk kez kolunu hareket ettirdi. Ben hemşireden biraz süre istedim, dışarı çıktık. Bir su sebili yardımımıza yetişti. "aa bak buradan su akıyor" "hadi bardakları alalım" derken Eloş kolunu unuttu, problemsiz oynatmaya başladı. Sevindik. Doktorun yanına çıktık, durumu görünce O da gidebileceğimize kanaat getirdi. İşte bu "ucuz atlattık" kısmıydı.

Bugün ise kuzunun eli yandı. Hikayenin detayını boşverelim, bir şekilde henüz soğumamış ütüyü eliyle tutuvermiş Eloş. Şimdi avucumuzun içinde koca bir baloncuk var. Çeşit çeşit pomatlarla acısını dindiriyor, tedavi ediyoruz dünyanın en güzel avuç içini. Kuzu maşallah çok dirayetli, elini hiçbir yere dokundurmuyor, kendi kendini bir güzel koruyor. Ağlama, sızlama da yok. Beni "anne bak, uf ogdu, ütü" diye karşıladı. Her karşılaştığımıza hikayesini böyle anlatıyor. İnşallah herhangi bir enfeksiyon vs kapmadan kuzunun avcunu iyileştirebiliriz. Bu ilk gecemiz, bir an önce sabah olsun istiyorum, sürekli pomatlar sürüyorum eline, genişçe bir yere yatırdık, çarpmasın eli bir yerlere diye. bakalım zaman hızla akabilecek mi?



Allah beterinden saklasın, bugünümüzü aratmasın inşallah. Bir de kızıma 400000000000000 kere maşallah...



Güzel kuzu sen hep neşeli ol, hep güzel günler gör e mi? sadece "çu" yerken değil, her daim...