22 Şubat 2013 Cuma

Makarna sevdası




Ne olacak bu makarna sevdası bilmiyorum. Çok güzel yemek yiyen bir çocuktu aslında Ela. Ek gıdaya geçişimiz sorun olmadığı gibi, o zamana kadar hep ortalamanın altında giden kilosunu toparlamış, meyvesiydi, yoğurduydu, sebzesiydi derken yaşantıyı baya keyifli bir hale getirmişti. Sonra herhalde 2 yaşa doğru diyebiliriz, keyfimiz kaçmaya başladı. Bu durum ben sürekli evde olsam değişir miydi bilmiyorum ama açık söyleyeyim çok merak ediyorum. Sonra o kısır döngüye girdik. Makarna, köfte ve bulgur pilavı döngüsü. Çorbalardan da yayla ve domates. O zamandan beri çıkamadık bu döngüden. Ispanak ve pırasayı börek şeklinde sunmak, bulgur pilavını sebzeli yapmak gibi çözümler az da olsa içimi rahatlatıyor ama bu çocuk karnıbaharı,ıspanağı niye denemiyor bile kardeşim?
Tabi bir de sofrada oturmama durumu var. Ben, gün içinde tüm yemeklerin salonda yendiğini fark ettiğimde (ki bu 2 hafta öncesine tekabül ediyor) iş işten çoktan geçmişti. Güya ilgili, bilgili, bıdı bıdı bir anneyiz ya, kapak oldu bu bize güzelce. Sofrada mutlu mesut bir aile tablosu oluşturarak, ailece sohbet edilerek yenen bir yemek geleneğimiz de yok, oluşamadı. Hafta içi biz gelmeden Ela yemiş oluyor. Biz şans eseri Mehmet’le aynı saatlerde gelmişsek, Ela’yı biraz yanımızda tutarak yemeğimizi yiyebiliyoruz. Yok klasik düzenimizdeki gibi ben erken gelmişsem, teyze gitmeden yemeğimi alelacele yiyip kendimi Ela’yı hazır hale getiriyorum. Hafta içi bir tek kahvaltımız var beraber yaptığımız. Öğünler içinde en düzenlisi o herhalde. Hafta sonu ise çoğunlukla dışarıda babaanne ya da anneannede oluyoruz. Hal böyle olunca; evde olduğumuzda kuzunun bir anda bizimle sofrada oturup sohbet etmesini beklemek tabi pek gerçekçi olmuyor.
İşte böyle; ideal durumda olmadığımız, hatta çok uzak olduğumuz bir mesele yemek meselesi. Ne yemesi gereken yerde yiyor, ne de yemesi gerekenleri. Ama kabullendim. Bu ara sıklıkla yaptığımı fark ettiğim gibi okula ümit bağladığımı hissediyorum. Okul elbette bir şeyleri değiştirecek. Bakalım yemek olayına ne kadar faydası olacak?

5 Şubat 2013 Salı

Pepee Tiyatrosu, Mor Balon ve düşündürdükleri…

      
C.tesi günü Pepee Tiyatrosuna gittik. Pepee nasıl bir varlıksa, zaten sürekli yanımızda. Yolda gidiyoruz, Ela bir şeyler söylüyor. “Efendim” diyorsun, “yok sana değil, Pepee’ye söyledim” diyor. Onun anlattığı bir şeye gülüyor. Arada Şila uğruyor. Öyle topluca yaşıyoruz :) Hikaye Ela sakin sakin tiyatronun başlamasını aşağıdaki gibi beklerken başladı.


Beklentim çok değildi ama o bile karşılanamadı.12.00’de başlaması gereken gösteri 12:20’de başladı. 12:35’de efsane şarkı “Çişimiz tuvalete” ile çiş molası verildi; 20 dakika. Tabi o mola 30 dakikayı da geçti. Sonrasında yaklaşık 20 dakika daha sürdü ve olay bitiverdi. Bu girişimin arkasında ticari bir kaygı olduğunun elbet farkındayız ama bu kadar da gözümüzün içine sokulması üzdü beni.
Mor Balon Krizi - Giriş
Bitime doğru Ela önce Pepee ve Şila’nın yanına gitmek istedi. Sahneye çıkamayacağımıza zor da olsa ikna oldu. Sonra “Ben dans etmek istiyorum” dedi ve sahnenin önüne gitti. Ben de arkasından tabi. Dans etti, eğlendi. Gösteri bittiği an yukardan sahneye bin tane balon bıraktılar. Tüm anneler, babalar hayatlarında ilk kez balon görüyormuşçasına sahneye fırladılar. Ben şaşkın şaşkın bakarken önüme 2 tane balon kendiliğinden geliverdi. 2 mavi balon. Biri de birlikte geldiğimiz Ela’nın kankası Ece için diye düşünerek aldım. İçimden de ne yalan söyleyeyim“aman iyi ki öne gelmişim, arkada olsam bir de balon derdimiz olacaktı” diye geçirdim. Hata yapmışım. Meğer balon derdimiz yeni başlamış. Zira benim kızım meğer “mor balon” istiyormuş. Kuzu mızmızlanırken 9-10 yaşlarında bir kız gördüm. Elinde 3 balon, biri mor. Dedim ki “ben sana mavi balon versem, bana mor balonu verir misin?” O da isteğimi saçma bularak ama dert etmeyerek “olur” dedi. Ben kahraman anne pozlarında kızıma mor balonu alırken, yanımda bir kadın bitiverdi. Elimdeki mor balona yapıştı ve “ Bunu alabilir miyim?” dedi ben de “yok bunu ben almak zorundayım” gibi saçma bir şey söyledim. Kadın da “niyeymiş?” dedi ve elimdeki balonu alıverdi. Mor balon gitti. Elimde bir mavi balon kadının arkasından bakakaldım. N’apsam? Gidip kadının elinden balonu alsam mı? Az kalmıştı yani, tutmasam kendimi kadınla mor balon kavgası yapacağım. Yapmadım ama yapsa mıydım diye düşündüm. Bana bu yazıyı yazdıran da bu ikilem aslında. Sonrasında güzel kuzu öyle bir mor balon krizine girdi ki sormayın gitsin. Sağ elini yumruk yapıp, ayağıyla tepiniyor. Etrafına başka anneler toplandı, hepsine dert anlatıyor. Kuzuyu kucağıma aldım, öyle böyle derken sakinleştirdim. Ama çıkış kapısına gidene kadar ara ara depreşti krizler.
Mor Balon Krizi – Gelişme
Çıkış kapısında dikkati kapının kendisine yöneldi birden. Kapıyı kapatacakmış. Kapattı da. Buraya kadar iyi. Ama güzel kızım “HAYIIIR, içerdekiler çıkmasın” demek, kapıyı bir daha açmak istememek ne demek? İçerden aileler çıkmak ister, Ela’ya şirinlik yaparlar, bizimki dudaklarını büzer. Haliyle müdahale ettim. Kuzuyu ikna edecek vakit olmadığından kapıyı zorla açtım. İnsanlar çıktılar. Bizimki bağırıyor “çıkmasınlaaar”. Ve olan oldu bizimkinin kuzuluğu falan kalmadı. Kapıdan en son çıkan anne ve kızın peşinden koşup, “Çıkma dedim ben sanaaaaaa” deyip kızın mantosunun arkasına asıldı. Zavallı kız ne olduğunu şaşırdı. Annesi de kızı korkmasın diye uğraşıyor. “Kızım korkma, kardeş şaka yapıyor” gibi bir şey duydum, hala gülüyorum. Ela o arada kızcağızın beresini kaptı. Tüm gücüyle tutuyor, bir şekilde ikna etmem lazım. Dedim ki “Belki Pepee ve Şila hala içerdedir, gel gidip birlikte bir fotoğraf çekelim”. Kuzu bunu duyunca sakinledi, gözlerinde yaşlar “tamam” dedi, bereyi bana verdi, ben de kurbanın annesine :) Allahtan çok anlayışlı insanlardı. Sonra içeri girdik, Pepee ve Şila’yı bulamadık ama görevli ağabeylerden birinden mor balon istedik. O da sağ olsun bizi kırmadı, getirdi. Kriz bu şekilde çözüldü.
Mor Balon Krizi – Sonuç
Uğruna ne sıkıntılara girdiğimiz mor balon elimizde, başladık yürümeye. Kuzu mutlu. Balon uçuyor, O yakalamaya çalışıyor. “Kızım patlayacak, istersen elinde tut”. Yok tabi ki, bizimki güle oynaya balonuyla gidiyor. Ama tabi balonun canı ne kadarcık, patlayıverdi. Allah için bir krizi daha kaldıracak gücüm yok. Ne yalan söyleyeyim korktum. Bizimki ise çok cool karşıladı. “Olsun annecim, bir şey olmaz, önemli değil” dedi. Bu kadarmış!
Mor balonun hikayesi böylece sona erdi…
Mor Balonun düşündürdükleri...
* Oradaki tüm anne babalar çocuklarını mutlu etmek için oradaydılar. Fakat bunun da bir hırsa dönüştüğünü görmek beni üzüyor. Balonu elimden kapan kadının yaptığı gibi, kendi çocuğu sahneyi görsün diye binbir çözüm düşünüp, arkadaki çocuğu düşünmeyenlerin yaptığı gibi; kendi çocuğunu mutlu etmek için, başka bir çocuğu mutsuz etmek açıklanabilir bir düşünce olabilir mi? Anne olduktan sonra(aslında önce de) tek bir çocuğu yok oysa insanın. Hepsi bizim çocuğumuz. Hepsinin mutluluğundan, hepsinin sağlığından, huzurundan sorumluyuz.
* Ela’nın bence mor balon için ağlamasında, ısrarla istemesinde bir sıkıntı yok. İçten içe istediği net bir şey olması, bunda ısrar etmesi hoşuma gidiyor. Bunun yanında çıkışta o kızcağıza yaptığının ve benzeri hareketlerin önüne geçmem lazım. Ortalık durulduktan sonra konuştuk. “Yaramaz kız, kapıdan çıktı” diyor. Ama o iş öyle değil be güzel kızım. Çok uğraştığımı itiraf etmeliyim, baya konuştuk. Aklıma gelen tüm yollarla anlattım. Ama ortak bir anlayışa gelemedik. Nasıl anlatsam?
* Birlikte katılabileceğimiz daha fazla aktiviteye ihtiyacımız var. İstanbul yakın ama mobilitemiz sınırlı, biraz daha araştırmam lazım.
* Ela’nın okul zamanı gelmiştir. Acilen bir araştırma yapmam lazımdır.