20 Haziran 2013 Perşembe

İşte geldim, buradayım...



1 haftalık olduk. Fazla vakit geçirmeden, henüz unutmadan yazmak istiyorum ilk haftamızı.

Uzun süredir haftada 2 kez çağırıyordu zaten doktorumuz. Zaten erken gelmeye niyetliydi, son günlerde de iyice aşağıya yerleşmişti. En son bir C.tesi gittik (08.06), doktorumuz uzunca bir süre düşünüp, bizi göndermeye karar verdi. “Sadece yat” dedi. Çok rahatsız hissediyordum, bacaklarımı açsam sanki çocuk çıkacak gibi bir his. Tuhaf. Biraz keyifsizlik de vardı, ne yalan söyleyeyim sıkılmıştım valla. Bir de birkaç gündür peydah olan göz rahatsızlığı vardı. Sağ gözüm yarı yarıya küçülmüş, sol gözüm kızarmış. Tam “acıların kadını” modundayım.
P.tesi, C.tesiye oranla çok keyifli uyandım. Bebek sanki yukarı çıkmış gibi hissediyorum. Öyle iyi hissedince “tamam” dedim, bugün kesin olmaz bu iş. Doktorum C.tesi öğleden sonra yaptığımız telefon konuşmasında “sen P.tesi çantanla gel, belki almaya karar veririz” demişti. Çantamı aldık, ama iyi olunca hiç ihtimal vermedim. Benim aklımdan Perşembe günü geçiyordu. Çarşamba bir daha kontrole çağırır, ertesi gün de doğum olur diyordum.13.06.13 gibi artistik bir doğum tarihi fena olmaz diye düşünmüştüm J
Muayenede işler tahmin ettiğim gibi gelişmedi. Doktorum bendeki rahatlığın aksine “artık daha fazla beklemeyelim” dedi. “Hadi ya, ama iyiydim ben, gak guk” falan deyince “Valla Aknurcum” dedi “Benim kalbim daha fazla dayanmayacak bu heyecana, son birkaç gündür büyümüyor zaten, artık zamanı geldi” Sonra haftasonunu belki benden haber gelir diyerek bu civarda geçirdiğini söyledi şakayla karışık. Anladım ki kararı değiştirmenin bir yolu yok. Saat 12:00ye geliyordu.  Aşağıda yatış işlemlerinden hemen önceki görüntümüz:


Herşey jet hızıyla oldu. Oda ayarlandı (Acıbadem’in suit oda için istediği farka “yok artık” denildi), hazırlıklar yapıldı ve ben saat 13:30 itibariyle sezeryana girdim. Herşey hızlı olunca bir gerginlik oldu bende. Ameliyathaneye girdim. Allah Allah, bu kadar aydınlık mıydı burası öncekinde de. Herkes maskeli, yeşil önlüklü. Kimsenin suratını göremeyince, ameliyathanenin o soğuk atmosferinde bir yabancılık, yalnızlık hissi. Buraya kesin bir müzik lazım, kesin. Ameliyathaneye girerken gözlüklü bir doktor, “kimdi bu, gözleri tanıdık geldi, anestezist miydi” derken bir de baktım Mehmet. Bir anda bir rahatlama. Sonra epidural oturumu başladı. Oturuyorum, karşımda bir hasta bakıcı, nasıl güleryüzlü, aydınlık bir adam; omuzlarımdan tutuyor. Hiç tanımadığım bu adam bana nasıl güç veriyor. 10 dk. bile sürmeden bitti. Acı hissettiğim tek yeri oldu. Onu da söylemişti zaten. Kendimi hafifçe geriye çektim sanırım, “haklısınız” dedi. Hissettiğim bu küçük acıyı es geçmemiş olması hoşuma gitti. Her adımını anlatıyor doktor yaparken, bu insanı müthiş rahatlatıyor. Herkes son derece kibar ve yumuşak bir şekilde iş yapıyor. O gariplik durumunda bile olabildiğince iyi hissettiriyorlar sizi. Sonra doktorum geldi. “Gerildim ben” diyebildim. Gerginken hiç konuşamam da. “Normal, tabi, kuzucum” dedi. O’nu görmek de rahatlattı beni. Sonra alt tarafım hafif hissiz bir şekilde yatırdılar masaya. Yine bende aynı telaş “ya uyuşmadıysa, hemen başlamasalar”. Doktora sordum rahatmış gibi yaparak “uyuşmadı galiba ya, hissediyorum ben hala bir şeyler”. “Yok canım, merak etme, bak sondanı taktılar, normalde rahatsızlık hissetmen lazım, bir şey hissetmedin” Ben “garanti olsun, biraz bekleseler” diye düşünürken galiba başladılar. Evet, evet başladılar. Hiçbir acı yok ama bir şeyler yapıyorlar. Mehmet başımda, ağzımda sadece “Allahım sağlıkla kucağımıza ver” duası. O kısımlar baya heyecanlı. Fiziksel olarak zorlandığım tek yer göğsümün hemen aşağısından 3-4 kez güçlü bir şekilde bastırmaları oldu. “Bebeğin poposunu itiyoruz” diyorlardı her seferinde. Ela’da böyle bir şey olmamış mıydı, olduysa ben mi hatırlamıyorum, gerçekten bilmiyorum. Ama beklemediğim bir şeydi. Onun hemen sonrasında da bir ses. Önce ağzında su olduğu halde konuşmaya çalışan birinin sesi gibi, sonra iyiden iyiye güçlü bir ağlama. Ben panikle arka arkaya “iyi mi, iyi mi, iyi mi?” diye soruyorum. Doktor hamileliklerim boyunca hep sakinliğime alışmış olacak ki şaşkın bir şekilde sakinleştiriyor beni “iyi, iyi, ne oldu, merak etme iyi”. Binlerce şükürler olsun. Dualarımız kabul oldu. Kavuştuk.

Kuzunun ilk tetkiklerini yapıp yanıma getirdiler. Bebeği koydukları masa hemen yan tarafımda. Yan gözle seyredebildim her şeyi. Ela’da da benim için en etkileyici andı. Yanağının yanağıma değdiği an. O sıcaklık. Yine aynısı oldu. Ne müthiş bir duygu. Çekilen onca zahmet sanki o anı hak etmek için. Kısacık ama sanki upuzun, sonu olmayan bir an.
Sonra bebeği götürdüler, Mehmet de çıktı. Benim sezeryan sonu işlemlerim bir yarım saat daha sürdü sanki. Aslında bilmiyorum ne kadar sürdü belki de 15 dakikadır ama bana baya uzun geldi. Doktorlar kendi aralarında konuşuyorlar. Anlamıyorum neden bahsettiklerini, ben de bir şeyler konuşsam mı diyorum, ne konuşsam diyorum, acaba nasıl görünüyorum diyorum. Saçma düşüncelerin içinde aklımı oyalarken acaba sütüm gelmiş midir dedim bir an. O ana kadar hiç aklıma gelmemişti. Ela’nın doğduğu zamanları düşündüm, emdiği zamanları falan derken işleri bitti doktorların.
Sonra nazikçe yatağıma aldılar, üstümü başımı örttüler ve kahramanca çıkış yapmaya hazırdım artık. Kapıda Mehmet, annem, babam kahraman beni karşıladılar. Karşılanmak güzel bir his. Gurbetten memlekete, evine gelmişsin gibi.
Sonra üçüncü kat. Ne kadar iyi bu insanlar, hasta bakıcılar, hemşireler. Yine o his. Allahım keşke 1 ay kalsam burada J Hemen giydirdiler beni, etrafımda sevdiklerim. Ay ne güzel. Epiduralin etkisiyle acım da çok yok. Bacaklarım tamamen hissiz. Tuhaf bir duygu.Neyse ki geçici. Birkaç saat geçtikten sonra bacaklarımda bir değişiklik olmayınca hemşireyi çağırdık. O da “bacaklarınızı hissetmeye başlamışsınızdır” gibi bir cümle kurunca ve ben “yooo, hiçbir şey hissetmiyorum” deyince annem hafif panikledi. Kendini can havliyle odanın dışına attığını hemen fark ettim. Ama ben tedirgin olmadım, içimde öyle bir rahatlık var, “kötü bir şey asla olmaz” diye düşünüyorum. Sonra öğrendim ki zaten epidural takılı olduğu sürece bacakların açılması uzun sürermiş, en son bacaklarını hissedermişsin falan.
Sonraki saatler keyifli ve heyecanlı. Çok şükür (nasıl haberi olduysaJ) sütüm gelmiş, süt gelince, her şey daha keyifli. Kuzu da emmeye başladı cok cok. Daha ne isterim…
Doktorcum geldi. Dedi ki; “bunun da kordonu şu kadarcık, meslek hayatımda gördüğüm en kısa kordonlar”. Ela da o yüzden bir gün beklememize rağmen aşağıya inememişti, normal doğum defteri bu nedenle kapanmıştı.“Benim üretim standardım bu” dedim. “Kısa kordonlu, 2.800 gr civarı, güzel suratlı kızlar çıkıyor benden”; gülüştük.
 
İşte doğumun hikayesi böyle. İlk haftayı yazacaktım güya; doğumu ancak yazabildim. Bir diğer postta da Ela’nın kardeşiyle buluşmasını ve sonrasını anlatacağım.