25 Kasım 2013 Pazartesi

Performans Odağımız ve Göster Hant'ın öğrettiği

Göster Hant Ela'nın tabiri. Öyle duymuş, öyle söylüyor. Anlattım ama değiştirmedi kuzu. Göster Hant dediği Göster Anlat yani, hani şu anaokullarında çocukların evden eşya getirip arkadaşlarına anlattıkları etkinlikler.

Her hafta Cuma günleri bir sonraki haftanın ders programını gönderiyor okulumuz. Geçen haftanın programının bize bir şekilde ulaşmaması bu hikayenin başlangıç noktası oldu. Her gün bir çocuk Göster Anlat yapıyor ve bu ders programından takip edilebiliyor. İstenen o ki, veli ders programına bir zahmet baksın, çocuğunu ertesi güne hazırlasın. Ben ders programının bana ulaşmadığını Pazar günü farkettim ama yapacak bir şey yoktu, P.tesi sorarım dedim. P.tesi sabahı da sormayı unuttum.

O gün akşam Ela'yı almaya gittim. Dönüşte konuşuyoruz. Dedi ki "biliyor musun, bugün benim Göster Hant'ım vardı." Bunu duyduğum ilk anda hissettiğim duygu "panik"ti. "Ne bugün mü?" dedim, kendime kızdım içimden, okula kızdım. İçimde bunlar olurken hızla sordum. "Peki sen nasıl öğrendin, ne anlattın, nasıl geçti?" Öyle ya "ya güzel geçmediyse?" Ela rahatça, mutlu şekilde anlattı. "Sabah öğretmenimiz dedi ki, bilin bakalım bugün kimin Göster Hant'ı var? Ela'nın!!!" Korkarak sordum "eee, sen ne yaptın?" Beklediğim cevap "eyvah , n'apacağım şimdi, hazırlık da yapmadım" falan demesiydi. Fakat kızım aklımı başımdan alan ve o günden beri üzerinde her gün düşündüğüm şu cevabı verdi. "Havalara zıpladım" Yani benim tahmin ettiğim gibi bir panik, gerginlik, korku, hazırlanamamışlık duygusu yoktu. Sevinç vardı, coşku vardı. Öyle ya, havalara zıplamıştı. "E peki ne anlattın?" dedim. O gün oyuncak günüydü, onun için götürdüğü oyuncak telefonu anlatmıştı. İşte bu kadar.

İşte o andan itibaren şunun daha çok farkındayım artık. Ben yetişkin dünyamda performans odağıyla yani "bir şeyleri iyi yapabilmek kaygısı" ile yaşıyorum, o ise çocuk dünyasında "birşeyleri yapabilmenin coşkusuyla" yaşıyor. Bir şeyi yaptığımızda sonuç eğer iyiyse(kime göre?) kıymetli oluyor, bir şeyi sadece yapmak, yaparken aldığımız zevk, gösterdiğimiz çaba yokmuş gibi oluyor. Önemli olan ortaya çıkan sonucun beğenilmesi ve mümkünse hatadan uzak olması. "Başkaları ne der?" ve "mükemmel ol" iç seslerimi koçluk deneyimlerim içinde ne kadar da net duymuştum. Ama tabi bunu görmek bir adım, çözüm değil. O sesler bünyeye o kadar işlemiş ki bazen sadece bir seçenekten daha güçlü oluyorlar, tek sesin oluyorlar ve başka seçenekleri farketmiyorsun. Ben farketmemiştim; ta ki bir çocuk, benim doğurduğun 4 yaşına henüz basmamış çocuk benim "eyvah" dediğim bir olay karşısında sevinçten havalara zıpladığını söyleyene kadar. Bu sesleri benim bundan sonraki ömrümde duymamam mümkün değil. Hep duyacağım, onlar hep benimle olacak. İsteğim konuştuklarında bunu fark etmek ve sonra hangi sese göre davranacağıma karar vermek. Yani SEÇENEKLERİMİ görmek.

Ela ve Alya için ise istediğim büyüdüklerinde "başkaları ne der?" ve "mükemmel ol" seslerini çok da fazla duymayacakları bir çocukluk geçirmelerini sağlamak.