12 Ağustos 2014 Salı

Sizin kolluklarınız ne renk?


Ela bu haftasonundan beri kolluksuz yüzüyor. Belki insanlık için küçük ama bizim için hayli büyük bir adım. Geçen yaz başında kolluklarına rağmen bize yapışık yüzdüğü düşünüldüğünde müthiş bir aşama.

Yüzme kolluk/şişme yüzmeye ayarlayın/su emniyet ürününKolluksuz yüzmesi gerçekten bir anda oldu. O günü düşündüğümde Ela’nın kollukları attığı o yarım saatte bana birkaç yeni şey gösterdiğini görüyorum.

İlki Ela’nın rekabet duygusuyla müthiş bir şekilde tetiklendiği. O gün arkadaşı Tuna ile beraberdi ve yakışıklı Tuna kollukları atmış, kendi kendine yüzmeye başlamıştı. Derken harika komşumuz Ecehan, Tuna’yı kendi kendine yüzebildiği için alkışlayıverdi. Ecehan, Ela için önemli bir figür, dolayısıyla Ela’nın tepkisi gecikmedi. “Neden alkışladın Tuna’yı?” diye yaptı çıkışını “Çünkü kolluksuz yüzebiliyor” dedi Ecehan. Sonra Ela’nın “bunu bana nasıl yaparsın?” bakışını görünce“sen de çok güzel yüzüyorsun” diye toparlamaya çalıştı ama Ela bunu tabi ki yemedi, kararını vermişti; Tuna gibi yüzecekti. Biz Ela’ya baştan beri “diğerlerinden iyi olmak gerektiği, birşeyi başkaları onu şöyle iyi, böyle güzel görsün diye yapmasının iyi olacağı”ile ilgili hiçbir telkinde bulunmadık. Yani bu O’nun bizden öğrendiği birşey değil. Bu belki dönemsel, bu yaş grubuna özgüdür; bilmiyorum ama dileğim bir şeyi “diğerinden / diğeri kadar iyi olmak” için ya da “başkaları onu öyle görsün” diye değil, kendisi için başarmak istemesi olurdu. Diğer taraftan, bu tetikleyici olmasa Ela yüzmeyi öğrenir miydi? Mutlaka ama bu, bu kadar çabuk ve erken olmazdı. Sonuçta rekabet duygusunun, beğenilme isteğinin bu kadar kuvvetli olması Ela için iyi mi, kötü mü şu an gerçekten bilmiyorum.

Gelelim Ela kararını verdikten sonraki aşamaya. Önce küçük havuzda kendince denemeler yaptı. Sonra beni de davet edip, büyük havuza attı kendini. Önce kısa kısa mesafeler, denemeler, yavaştan cesaretlenme ve biz mesafeleri büyüttükçe hoop bir anda yüzer oldu hatun. Bu kısımda benim için en etkileyici olan korkuyla baş etme bölümüydü. “Korkuyorum” dedi çok kez. Ben de “olsun, herkes korkar, korkarak da yapabilirsin” diyordum. İşe yarıyordu. Sanki o zaman korkusu O’nu durdurmuyor, önemsizleşiyordu. Korkuyla mücadele etmek yerine, onunla beraber hareket etme fikrini Dost'tan duyduğumda etkilenmiştim. ve şimdi Ela bana bunun hayattaki uygulamasını gösteriyordu. En son kısımda havuz kenarından atlamaya niyetlendi. İlk başta cesaretini toplayamadı. Sonra “atlamak istiyorum ama korkuyorum” dedi ben yine “dert değil, korkarak da atlayabilirsin” dedim. “Suya batınca çıkarmıyım?” dedi, “kesin çıkarsın” dedim. Bu sözümden sonra 3 saniye geçmedi, atlayıverdi. Program bu atlayışla ve Ela’nın tüm yüzünü kaplayan gülümsemesiyle tamamlanmış oldu. Bazen öyle bir gülümsüyor ki tüm yüzü gülüş oluyor. Birinin gülüşüyle erimek ne demek o zaman anlıyorum.

Sonrasında, Ela’yla yaşadığımız bu macera bana kendi kolluklarımızı düşündürttü. Suya batmamak için taktıklarımız. Çıkarırsak hemen batacağımızı düşündüklerimiz. Sonra batmaktan ne çok korktuğumuz, o korku ile o kolluklara nasıl daha da sıkı bağlandığımız. Oysa o kolluklar zamanla kollarımızı nasıl da sıkıyor, zaman geçtikçe nasıl acıtıyor. Ve bizi ne çok yavaşlatıyor. En ilginci de kolluklar varken, zaten batmadığını farkedince artık kolunu bacağını hareket ettirmeyi bırakıyor insan, duruyor. Durunca da güçsüzleşiyor. Ve güçsüzleştiğinde, kolluksuz yapamaz oluyorsun artık.

Geldiğim noktada Ela’nın merakla bana sorduğu soruyu kendime soruyorum: “Kolluksuz suya atlasam geri çıkar mıyım?”, derin bir nefes alıyorum, ilginçtir kendime Ela’ya söyleyebildiğim gibi güvenle “Kesin çıkarım”diyemiyorum. Duruyorum. Kolluklar kolumu sıkmış, acıtmış ve ben duruyorum.

Ne bileyim ben, ah ne bileyim ben
Bir kuş kanatlanır şu gönlümden, çırpınır, çırpınır da uçamaz...