22 Nisan 2015 Çarşamba

Bir sor niye yazmadın diye

Güzel kuzum Alya; bir baktım da yazmamışım aylardır. Üzüldüm, geçiyor günler ben kayda alamadan. Oysa ne muhteşem seninle, sizinle her gün, bir bilsen. Ablan büyürken daha sık yazmışım, sen de farkedeceksin. Nedenini de merak edersin belki; bak anlatayım:
Kuzum; benim yazı yazabildiğim tek zaman dilimi şu saatler. Ve ben nicedir şu saatleri seninle geçirir oldum. Böyle olunca benim dengem şaştı. Bizim alıştığımız düzende evdeki çocuk en geç 20:30da uyur. Sonrasında da anne-baba biraz dinlenir, biraz çalışır, konuşur, bir şeyler okur, çay içer, falan filan. Alya kuzum bazen uyuman saat 22:00yi buluyor. Bu saat neredeyse benim uyku saatim. her çocuğun aynı olmadığını biliyorum, her birinin içinde başka bir ritm olduğunu biliyorum ama bilmek yetmiyor. Sen saat 21:00de hala uyumamışsan canım sıkılıyor. Bu da beni olması gerektiğinden çok yoruyor.

Saat 20:30 - 21:00 arası uyku için hazırlanmaya başlıyoruz. Uykuya hazırlık sorumuz: "Kim diş fırçalayacak?" ve sen "Aayaaaa" diyorsun sevinç ve hevesle. Sonra ablanla beraber dişlerinizi fırçalıyorsunuz. Sen lavabonun kenarında ayakta, o tabure üzerinde. Ablan ne yaparsa aynısını yapıyorsun. O kadar eğlenceli ki sizi izlemek. Henüz ağzını çalkalayamıyorsun. Ablan gibi ağzına suyu alıyorsun, bir güzel yutuyorsun ardından da lavaboya tükürür gibi bir hareket. O tükürme hareketinin hastasıyız babanla. O anları da çekemiyoruz be kuzum. Telefonu elime aldığım an üstüme atlıyorsun. ama denemelerimiz sürecek. İnşallah şu anlattığımın görüntüsünü de izlersin büyüdüğünde. Sonra pijama giyme faslı. İşler yolunda gittiğinde bu aşamaları hızlı geçiyoruz. Ve sonra karmaşık kısım geliyor. Ablan yatağına yatıyor, sen onu asla yatağında bırakıp odana geçmiyorsun. Ya onun yanında yatacaksın, ya da onu da alıp senin yatağına gideceğiz. Ablan o saatlerde harika. sana kıyamıyor, gönlünü yapıyor. Genelde senin yatağında hep beraber yatıyoruz. Sonra ablan (eğer sen rahat verirsen) hemen uykuya dalıyor. Bazen rahat vermiyorsun ona da. Geçenlerde "Alya,n'olur dur bari yarım saat uyuyayım" dedi, güldürdü bizi. Rahat edemeyince yatağına gitti ama senden kurtulamadı. Onu geri döndürmek için çok ağladın ama onun artık dayanacak gücü kalmamıştı.

Ve sonra kuzum, salona geliyorsun. Kim bilir belki de bizimle vakit geçirmeye ihtiyacın var. Kendine değişik oyunlar buluyorsun, kendince eğleniyorsun, bizi eğlendiriyorsun, yanımızda olmaktan son derece mutlu, uyumamak için uğraşıyorsun. Şu ara uyguladığımız taktik şu: Ters psikoloji sende de işe yarıyor baya. "Hayır Alya, babana gitme, babayla dışarıdaki köpekler bakma" diyorum. Ve sen koşa koşa, güle güle babanın kucağına gidiyorsun, dışarıdaki köpeklere bakmaya. Sonrası 5-10 dk. çoğu zaman babanın kucağında uykuya dalıyorsun. Ya da kötü ihtimalle uykuya dalarken aklın başına geliyor, beni istiyorsun, birlikte uyuyoruz.

Yani anlayacağın bu ara durumlar karışık. Düzene sokamadık uyku meselesini. Üstüne üstlük geçtiğimiz ay emziği bıraktık. Sıra da meme var. İkimizin de vedalaşma vakti geliyor. sonra bir ara bezi bırakacağız. Yavaş yavaş özgürleşeceğiz...

Alya demek sıcaklık demek. Boyun küçücük ama kalplerimizde kapladığın yer öyle büyük ki. Her gün yeniden aşık oluyoruz sana. İyi ki geldin be kuşum :)




P.S: Bu yazı aylar önce yazılmış ve yayınlanmamış. Emziğin yeni bırakıldığı, memenin hayatımızda olduğu günler. Tahminen Mart 2015. Zira memeyi 28 Nisan günü bıraktın kuzum. Hikayesini inşallah anlatırım yine bu blogta.