17 Aralık 2016 Cumartesi

yine yeniden tekrar uyku mevzuları...

Seninle tam olduk demişim bir yazımda Alya'ya. Meğer daha tam değilmişiz de biz bilmiyormuşuz. Sanırım :) artık tam olduk. 5 kişilik kocaman bir aile.

Aralık ayı yaş dönümlerinden zengin bir ay evde. Ela 7, Alya 3,5 yaşında; Nil Asya da 4 aylık oldu bu hafta itibariyle. 4 ayın yanında 3,5 yaş; 3,5 yaşın yanında da 7 hayli büyük görünüyor ama bu tabi çok yanıltıcı. Sonuçta hepsi çok küçük daha. Hepsi anasının kuzusu.

Evde yavaştan bir düzen kuruluyor desem mi demesem mi kararsızım. Nil Asya hafiften bir rutin oturtuyor gibi. Ama daha yolumuz var. Günlük plan hemen hemen söyle:

07:00 - 07:30 ev ahalisi kalkar (hava çoook karanlık oluyor, hiç memnun değilim bu kış saati olayından)
07:45 - 08:10 Ela kahvaltı yapar
08:10             Ela kuş gider
08:30 - 08:45 Nil Asya Hanım uyumak ister, teyze onu uyutur
08:30 - 09:00 Alya ve annesi kahvaltı yapar
09:00 - 09:15 Alya kuzu ve annesi kreşe doğru yola çıkar (birlikte okula gitmek çok güzel ya, günün en güzel saatleri bunlar :)
10:00            Nil Asya uyanır
11:15            Nil Asya uyur
12:30-13:00 Nil Asya uyanır
Nil Asya şu ara maksimum 1,5 saat uyanık kalabiliyor. O saati geçirirsek yorgunluktan dengesi kaçıyor. Uyku süreleri değişken. 45 dk da olabiliyor, 2 saat de. Zaten şu uyku sürelerini biraz uzatabilsek çoğu şey rahatlayacak.
16:00          Anne Alya'yı almaya gider
16:30          Anne ve Alya eve gelir. Alya genelde yemeğini yer.
17:30          Ela Hanım teşrif eder
18:15'e kadar yemekler yenmiş olur. Teyze o civarda gider. Anne kişisi artık kaderiyle başbaşadır. Genelde teyze giderken Nil Asya kısa bir uykuya dalmış oluyor. En fazla 40 dakikalık. Uyandıktan sonra da zaten biraz zaman geçirip gece uykusuna geçiyor (dediysem de inanmayın, bu kısım baya sıkıntılı bu ara)

Gece uykusu zamanla bir probleme dönüşebilir. Bu hafta dalmakta çok sıkıntı yaşadı. Daha doğrusu dalıyor ama kısa sürede uyanıyor. Tekrar dalması zor oluyor. Gece de sık sık uyandı bu hafta kuzucuk. Şöyle bir bakıyorum da uyku ile ilgili en büyük stresi sanki Ela'da yaşamışım. Şu noktaya ulaşıncaya kadar uğraşıp durmuşum. Oysa Ela bence uyku konusunda şampiyon. Tek olduğunda zerre sıkıntısı yok. 5 dakikada kendi kendine dalar. Alya'da süper ters köşe oldum. Şu anda eskiye göre çok iyi ama yine de uykuya dalma süresi Ela'dan uzun ve beni yanında istiyor. (Şu ara mutfağı toparlamak için izin isteyip kalkıyorum yanından, ses çıkarmıyor).

Nil Asya'nın bebeklik dönemi için rahat bir yol bulmam lazım. Çünkü diğer ikisi hala bana ihtiyaç duyuyorlar. Ela ve Alya ile Ela'nın yatağında biraz sohbet ediyor, kısa bir şey okuyoruz. Sonra Alya'yı alıp yatağına götürüyorum ve yanında kısacık yatıyorum. Eskiden bunu bu rahatlıkla yapamıyordum. Ela hemen "onun yanında yatıyorsun, benim yanımda yatmıyorsun"a başlıyordu. Sonra bir konuşma geçti aramızda. Senin rahatın için onu almam lazım yanından. O öğlen uyuyor, sen uyumuyorsun. Uykusuz kalmaman gerek gibi bir konuşma. Nasıl etkili oldu ben de şaşkınım ama kitap bitince "hadi götür Alya'yı" diyor bana. Ben de rahatladım valla. Ama bu döngüyü tamamlayabilmemizin ön koşulu minik hatunun uyumuş olması. Bu gece gibi iki dakikada bir uyanırsa ve Mehmet yoksa o zaman işler karışıyor. Ela yine uyuyor da Alya mesela yatak odasında yanımda olmak istedi. Hiç sıkıntı yok. İstediği gibi kalabilir. Asla zorlamak istemiyorum. "Git yatağına yat" falan gibi. Zaten işe yaramaz o ayrı ama bana ihtiyacı var. Dursun yanımda. Dalıyor o şekilde de ama uzun sürüyor.

Nil Asya'nın uyku teranesi bir süre daha devam edecek gibi. Çocuğu asla ağlatmam, orası kesin. Memede uyuyaydı, iyiydi ama bu da Alya gibi memede uyumayangillerden çıktı. 

Sonumuz hayrolsun bakalım :)






1 Aralık 2016 Perşembe

Asla genelle-me!

Alya Karaduman. İkinci annelik tecrübem. Ela'da ağzımdan çıkan ne varsa çocuk büyütmeye dair-uykuydu, tuvalet eğitimiydi, konuşmaydı, meme bırakmaydı- hepsini bana çiğ çiğ yedirten kuzu. Tüm çocuklar gibi nev-i şahsına münhasır bir arkadaş.

Tuvalet eğitimi dediğin çocuğa 1,5 yaşından sonra verilebilir. 2 yaşına gelmeden çocuklar rahatlıkla bezi bırakabilir. Bu doğruydu. Ela bırakmıştı 20 aylıkken. .Alya'da bu tecrübeyi yaşayana kadar bunu genel geçer bir bilgi sanıyordum. Ama Alya'da gündüz kazasız belasız bırakalı 2 ay oluyor. Yani değil 1,5 yaş, 3 yaşı bile geçtik. Yani neymiş; her genelleme gibi çocuklarla ilgili genellemeler de toptan yanlışmış. Doğru olan her çocuğun farklı olduğuymuş. Ve son 3 gecedir Alya'yı gece de kaldırmamaya başladım. Cesaretimi toplayıp Pazartesi gecesi bir deneme yaptım ve sonuç iyi olunca devam ettim. Sanırım gece uyanmamı gerektiren çocuk sayısı normal koşullarda yine sadece 1 :) Bazı durumlarda hepsini  düğmesine aynı anda basılıyor sanki ama o da fırsat olursa başka bir yazının konusu olsun.

Meme bırakırken  de aynı şey oldu. Ela'da yaşadıklarımızdan sonra müthiş korktuğum bir süreçti. 2 kez plan yaptım. Seyahat dönüşlerinde vermeyeceğim diye. Hatta son seyahatin ilk gecesinde nasılsa dönüşte vermeyeceğim diye sütümü -hangi akla hizmetse- sağmadım bile. Ertesi gün acıdan mahvoldum. Saçma şekilde doktor falan bir sürü tantana oldu. Bu çektiğim sıkıntı da yanıma kalmasın diye eve girene kadar kesin vermeyeceğimden emindim. Güya mental olarak kendimi hazırlamıştım. Ama sonra çok komik bir şekilde Alya'yı görmemle memeleri açmam bir oldu :) Ne yapayım kardeşim çocuk kaç gün beklemiş, nasıl vermeyeyim memeyi? Allah kısmet eder de Nil Asya'yı da uzun emzirebilirsem artık benim tarzımın bu olmadığına eminim, anneden ayrıldığında falan bıraktırmam memeyi. Ruhuma aykırı. Bu olayın üstünden bir hafta geçtikten sonra ise bıraktık memeyi. Kafamda hiçbir plan yokken. Zavallı meme başlarım nedenini anlamadığım şekilde çatladı o günlerde. Canım acısa da emziriyordum. Ela'yı 25 ay emzirince en azından Alya'nın doğum gününe kadar yani 2 ay daha emzireyim bari diye karar vermiştim. Bir akşamüstü Alya emerken ağzında kan gördüm. Aklım çıktı. Çocuğu memeden uzaklaştırınca bir de ne göreyim meme başım kanıyor. Baya şiddetli şekilde hem de. Hem Ela hem Alya gördü bu manzarayı. "Meme uf oldu" dedim. Ela hemen yarabandı getirmişti. Onu üstüne kapadık ve o son oldu. Üstüne hiç bir drama yaşanmadı. Alya birkaç kez sordu. Ben hatırlatınca sadece güldü.
İlk geceden müthiş korkuyordum. Çocuk alışkanlıkla uyandı. Ben kıyamet kopmasını bekliyorum. "Annecim ben sana hemen süt ısıtayım" dedim çekinerek. Zaten herşeyim hazırdı hemen getirdim sütü biberonla. İçti Alya, sonra bana biberonu verdi ve poposunu döndü yattı. Ben Ela'dan tecrübeliyim ya "böyle olmaz, çocuk şimdi başlar ağlamaya" diyorum. Bekliyorum. Hiç hareket yok. Uyudu bitti. Olay böyle nihayetlendi. Birkaç gün gece biberonla süt verdim sonra zaten deliksiz uykuya geçti Alya. Hala gülüyorum o geceki halimi düşündükçe. Drama yok, trajedi yok. Yani neymiş her çocuk farklıymış :)

Şimdi sıra Nil Asya'da. Neler yaşayacağımızı merakla bekliyorum.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Şimdi okullu olduk...

Allah biliyor. Alya kuzuyu çok zor gönderdim okula. Önce taşındığımız sitenin zemin katında yer alan okula göndermeye karar vermiştim. Hem yakındı, hem de yarım gün gidebilecekti. Ela'yı 3 yaşını 2 ay geçmişken yarım gün başlatmıştım okula. Haksızlık olmasındı. Okulu bir iki kez görmüş ama alıcı gözle bakmamıştım. Alıcı gözle bakmaya gittiğimde içime sindiremedim. Alanı küçük geldi, çocuklar çok üstüste geldi, eğitimlerini dayandırdıkları bir fikir ya da değer olduğunu hissedemedim. Çocuğumun yarım gün de olsa oraya gitmesini istemedi içim.

Ela'nın iki sene gittiği ve bizim çok memnun olduğumuz okulumuz da burnumuzun dibinde ama yarım gün öğrenci kabul etmiyorlar. Uzun analizler sonucu Alya'nın ablasının okuluna tüm gün gitmesine karar verdim. Böylece güvendiğimiz bir kurumda, düzenli bir yaşantı sürecek diye düşündüm. Bir de o dönem henüz tam çözemediğimiz tuvalet eğitimimiz ve Alya'nın geriden gelen dil gelişimini düşününce derdimi anlatabileceğim, beni anlayabilecek bir kurum olması önemli diye düşündüm.

Ela'yla aynı dönemde okula başlamış oldu ama yaklaşık 6 ay kadar erken tam güne geçmiş oldu. Hem bu kıyas hem de Alya'yı çok küçük görüyor olmam ilk günleri benim için baya zorlaştırdı. Dokunsalar ağlayacak durumdaydım. O dönemde evde olan anneannemiz ve teyzemiz için de durum böyleydi. Ama çok şükür, binlerce şükür ki güzel Alya işimizi kolaylaştırdı. Okul için hevesli oldu. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır. Okul kapısında ağlamaya falan başlasa yanlış olduğunu bile bile korkarım onu geri getirecektim. Sağolsun yapmadı. İlk günlerde Alya eve geldiğinde her hali içimize dokunuyordu. Annem su içtiğini görüyor "ah canım orda su isteyemiyor herhalde" diyor, ya da koltuklarda keyifli bir şekilde zıplarken görüyor "ah canım herhalde zıplamayı özlemiş" çocuk diyor. Sanki paramızla çocuğu yetimhaneye gönderdik. O derece tuhaf bir hassasiyetimiz vardı. 2 aya yaklaşıyoruz. sadece bir gün gitmek istemedi ve o gün gerçekten gitmedi. Onun dışındaki günlerde bizi zorlamadı kuzu. Sağol, var ol Alyacım. Aksi bir durumda ne yapardık bilmiyorum gerçekten.

Sadece geçen hafta "uff bıktım artık bu okuldan" dedi ama gitmemezlik yapmadı.

Güzel kuzu, çitlembiğim benim. Okullu oldun, inanamıyorum ya....


ve karşınızda Niiiil Asyaaaaaaa!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Geldi,
vallahi de geldi billahi de geldi
15.Ağustos öğleden sonradan beri kollarımda, kollarımızda.
Hoş geldi, sefalar getirdi...
Ne kadar şükretsem bugünümüze az geliyor bana. İçtenlikle farkındayım ne denli şanslı olduğumuzun. Çok şükür!
Tek dileğim bu güzel emaneti sağlıkla teslim almaktı, dileğim kabul oldu. Bundan sonrasından zaten pek korkmuyordum. Ne olursa olsun, hepsinin üstesinden geliriz diyordum. Bir şekilde beceriyoruz işte.

Hastanede, doğum esnasında herşey herşey çok güzeldi. 15. Ağustos günü saat 15:00 gibi beni doğum için ameliyathaneye aldılar. Güzel kalpli babamız ve canım Özden de fotoğrafçımız olarak benimleydi. Ben çok heyecanlıydım. Yalan yok; tüpedüz korkuyordum. O yüzden kuzumu dünyaya getirirken yapacağım en konforlu şeyin kendimi bırakmak olduğunu düşündüm ve bıraktım. Bu kararı bile düşünerek vermiş olmam trajik ama yine de bir adımdır benim için. Çok güzel bir duygu, kendini bırakabilmek. Basbaya ağladım, ağlayarak karşıladım kuzuyu. Nedense hep doğum esnasında başımıza birşey gelebileceği korkusunu taşıyordum. O korku beni gerdikçe germişti. Ve orada gözyaşları içinde kendimi içimdeki duygulara teslim ettim. Bunu üstüne basa basa yazdığımın farkındayım çünkü bu dünya için belki küçük ama benim için büyük bir adım. Yani duygularıma kendimi bırakabilmek benim için haber değeri olan bir konu. Orada ameliyat masasında ağlarken kendimi ferah hissettim, başka biri gibiydim. Kuzumun bana orada birşeyler öğrettiğini, yeniden dönüştüğümü şimdi bunları yazarken daha net farkediyorum.

Herşey yolundaydı. Biraz sarsıldım yine sezeryan esnasında, midem çok kaynadı bu sefer. Sonra o an geldi; biz ayrıldık, ya da kavuştuk. Çok efsane bir anı daha yaşamak kısmet oldu bana. Sesini duydum, yan masaya aldılar seni. Ve gördüm seni. Ne kadar çok saçı var dedim. Sürekli "iyi mi? iyi mi?" diye soruyordum. İyiydin. NE büyük mutluluk, ne büyük rahatlama! Gözyaşlarım bu defa sevinçten akıyordu. Korkudan akan gözyaşlarım, sevinçten akan gözyaşına dönüştü. Sonra hemen seni yanıma getirdiler. Ve işte o an! Sıcacık yanağının, yanağıma değdiği an. Sonsuz bir an. Gözlerimi kapayıp, sadece seni hissettim, tüm vücudumda, kalbimde sıcaklığını hissettim kuzum. O anın özlemiydi zaten senin varlığına vesile olan. Bunun farkında olarak tüm benliğimle yaşadım. Şükür!

Hastane, sonrasındaki 10 gün biraz acılıydı. Yok yok baya acılıydı. Bu sefer 3. olduğundan mıdır nedir çok hissettim dikiş yerimi. Ağrı kesicilere duacıydım. Bir de üstüne meme başı çatlağı gelince baya mutsuz bir 2 hafta geçirdim. 40 günümüzü yeni tamamladığımız şu günlerde çok şükür işler yoluna girdi.

Ve gelelim ablaların durumuna: Ben bu sefer rahattım. Ela'nın sıkıntı çıkarmayacağını ve Alya'nın da ablanın etkisiyle bebeği olumlu karşılayacağını düşünüyordum. Yaklaşık olarak böyle oldu diyebiliriz. Alya'nın doğumunda Ela'dan yana yaşadığımız hiçbir sıkıntıyı Alya'da yaşamadık. Bunda elbet şimdi abla olan Ela'nın Alya üzerindeki olumlu etkisi var ama diğer taraftan bir gerçeği daha gördük. Mizaç diye bir şey var. Evet kişiliğimiz doğduktan sonra pek çok şeyden etkilenerek şekilleniyor belki ama doğumla getirdiğimiz bir maya da var. Alya genel olarak daha uzlaşmacı ve daha sakin bir çocuk. Tabi Ela'ya göre. Bu mizacın da etkisiyle Alya'yla şu tür konuşmalarımız olabiliyor:
(gece uykuya geçmek üzereyken, anne kendi yatağında bebeği emziriyor, Alya annenin yanında yatıyor)
- Anne bebeği emzirmen bitince elimi tutar mısın?
- Tabi
(anne tabi dedikten sonra Alya'yı bekletmemek için bebeği tutuşunu değiştirip bir elini boşa çıkartıp, Alya'nın elini tutuyor)
- Bebeği emzirmen bitti mi?
- Hayır ama elini tutabilirim
- Ama emzirmen bitince demiştik, ben seni beklerim
- ?

Baya şaşırdığımı itiraf edeyim bu tür durumlarda.

Ela da yaşının verdiği olgunluk ve bu tecrübeyi ikinci kez yaşıyor olmanın rahatlığıyla müthiş yardımsever. Bir kardeşi daha olduğu için hayatımızın biraz sınırlandığının farkında ama kabulleniyor ve gayet anlayışlı davranıyor.

Ela her zaman kendi istekleri için ısrarcı biri olmuştur. O gün 10 isteği yerine gelmişse 11. isteğim de varsın olmasın demez. Kuzumuzun ismi de onun bu özelliğinin izini taşıyor taşıyacak. Biz uzun görüşmeler, sonsuz alternatif değerlendirmeleri sonunda Asya'ya karar verdik. Nil de hep alternatifler arasındaydı. Ben tek heceli olduğu için emin olamıyordum. Sonra Ela bir gün "Anne sen Nil tek heceli diye istemiyorsun ya, sence Nilay nasıl?" dedi, ben de "a evet güzel bir isim, olabilir" dedim. Öylesine, fazla düşünmeden. Meğer Ela o an bebeğin adının Nilay olacağı sonucuna varmış. Biz adını Asya koyuyoruz dediğimizde küçük bir fırtına koptu. Gözyaşları, uzun konuşmalar...Sonuçta çözümü kendisi önerdi. "Nil Asya" nasıl? Kulağımıza çok güzel geldi. Hala da çok seviyorum. Kuzunun adını fikir birliğiyle içimize sinerek koyduk.
İsmiyle yaşasın; Nil gibi bereketli, Asya gibi güçlü ve renkli olsun prensesimiz.

Hoşgeldin, sefalar getirdin kızım...





4 Eylül 2016 Pazar

Meme başı çatlağı

Bu derdi adamakıllı yaşayanlar için başlık bile içlerini titretmeye yetmiştir eminim. Meme başı çatlağı nedir, nasıl önlenir konulu milyon tane yazı var internet ortamında. Ben daha çok kendi deneyimimi paylaşmak istiyorum. Temel bilgi her yerden edinilebilir zira.

Bebeğimi çok şükür sağlıkla kollarıma almışken ilk yazıyı "meme başı çatlağı" üzerinde yazmam elbette ki manidar, farkındayım. Çünkü meme başı çatlağı yaşadın mı yaşadığın tüm duyguların üstünü örter, ne olduğunu şaşırırsın. Tek kelimeyle fecidir. Çok ürkütmek istemem kimseyi ama öyledir.

Benim ilk deneyimim Ela'da oldu. İlk bebeğimdi. Bebek doğduktan sonra herşeyin harika olacağını hayal ettiğim bir dönemdi. Doğum sonrası sıkıntılarla ilgili birkaç birşey okumuşluğum vardı ama ben kendini doğuma ve doğum sonrasına çok iyi hazırlamış bilinçli bir anneydim, benim başıma gelecek değildi elbette. Sözde herşeyi biliyordum ama "meme başı çatlağı"diye bir şeyden de haberdar değildim. Sonra çok şükür Ela'ya kavuştuk. Sorunsuz bir ilk haftadan sonra meme başımda korkunç bir acı hissetmeye başladım emzirirken. Ve o acı öyle korkunç şekilde arttı ki emzirme işi kabusa dönmeye başladı. Ela uyanacak diye korkar, memeyi ağzına vermeyi geciktirmeye çalışırdım. Öyle bir acı yaşıyordum ki dikişimin acısı falan çektiğimin yanında sonda 0 kaldı. Uzunca bir süre iyileştiremedim. Kendimi kasarak, ayaklarımı yere vurarak, emzirmenin o çok anlattıkları "keyfine" varmaya çalıştım. O acıyı çektiğim dönemde kısa süreli bir depresif durum da yaşadım. Akşamları hava kararırken hüngür hüngür ağlardım. Canımın acısı bir taraftan, hayatımın o dönemki aklımla "bir daha değişmeyecek şekilde mahvolmuş" olması diğer taraftan; kendimi toparlayamazdım.

Meme başı çatlağını göğsüme koyduğum pedler yüzünden iyileştiremediğimi anlamam 3 ayımı aldı. Gerekli krem, merhem ne varsa kullanıyor ama arkası naylon kaplı pedleri kullanarak meme başlarının hava almasını engelliyordum. Hemen göğüs kalkanlarından edindim ve hayatım değişmeye, emzirmeler rahatlamaya başladı.

İkinci bebeğimde en büyük korkum ne sezeryan, ne sonrasında dikişlerin acısıydı içimdeki tek korku meme başı çatlağıydı. Bu sefer tecrübeliydim, kesinlikle o acıyı yaşamayacaktım. Ve başardım. İlk günden itibaren göğüs kalkanları kullandım. Eve geçtikten sonra çoğu zaman t-shirtümün içine bir tülbent bağlayarak gezdim ve hiç acı çekmedim. Kendimce göğüs pedleri ile ilgili düşüncemi tekrar doğruladıktan sonra da her doğum yapacak kişiye ilk bu tavsiyeyi verdim. "sakın göğüs pedi kul-lan-ma!"

Ve şu anda üçüncü kuzumu kucağıma alışımın üzerinden 17 gün geçti ve meme başı çatlağı acısını hiç tahmin etmediğim şekilde tekrar yaşıyorum. Yine feci, yine korkunç...Gerçi ilk haftaya göre çok iyi durumdayım ama hala sıfırlanmış değil. Peki ben bu işi çözmüşken nasıl oldu bu çatlak?
hiç tahmin etmeyeceğim şekilde, çok erken bir dönemde; hastanede meme başımı çatlatmayı başardım bu sefer. Olay şöyle gelişti: Bu sefer dikiş yerimin acısını çok hissettim, hareketim çok kısıtlı oldu hastanedeki 2 gece boyunca. Ve bebeği emzirmeye getirdiklerinde ben olması gerektiği gibi doğrulamadım. Birkaç sefer yattığım yerde yerleştirdiler bebeği memeye ve doğru yerleşmemiş oldu böylece. Bebek tüm kuvvetiyle emerken bir acı hissettim ama o acının ne zamandır emzirmemiş olmamdan kaynaklandığını düşündüm. Şimdi anlıyorum o acı o acı değilmiş. Eve gelince hemen kalkan kullanmaya, Lansinoh ve Garmastan ile sürekli tedavilerini yapmaya başladım. Karbonat ve Sabunla yıkama konusunda çok farklı şeyler okudum. İkisinden de uzak durmaya karar verdim. Şu anda iyileşme dönemindeyim. Rahatladım.

Bu uzun yazının aslında 3 anafikri var. Hemen onları ileteyim ve yazıyı kapatayım:
1-) Meme başı çatlağı küçümsenecek bir olay değildir, çok çok çok acır.
2-) Oluşması için uzun bir süre geçmesine gerek yoktur. Hastane çantasına göğüs kalkanlarını koymak şarttır.
3-) Lohusalık döneminde çekilen fiziksel acı zaten yerinden oynamış olan psikolojik dengeyi biraz daha bozabilir, insanı depresyona yaklaştırır. O nedenle oluşmasını önlemek için azami dikkat sarfedilmelidir.






15 Ağustos 2016 Pazartesi

kavuşma öncesi

işte bugün o gün güzel prenses;
içimden çıkıp kollarımın arasına, koynuma gireceksin,
kokumu alıp, kokunu bırakacaksın
yeniden bir olacağız...

evden çıkmamıza birkaç saat kala biraz heyecanlı, biraz endişeli ama herşeyden öte çok hevesliyim bebeğim. Yanaklarını çok özledim, o sıcak, yumuşak yanaklar. Allah inşallah kısmet etsin sağ salim ablanlara ve babana kavuşmayı.

Güzel kuzum; ben sana bir hamilelik günlüğü yazamadım. Ela için bir küçük defter tutmuştum. Alya için bu blogta birkaç yazı var ama senin için çok az yazabildim. Bu sefer ilk 3 ay fiziksel olarak baya yıpranmış hissettim; sonrasında da akşamları uyanık durmaya dayanamamak ve yoğun iş temposu derken yazamadım kuzum. Ne olur kusura bakma. Bunu inşallah değiştireceğim ama birbirimize kavuşacağımız bugün; halimi kısaca ileteyim sana.

Bugün 38.haftanın tam dolduğu gün. 38 + 0 diyorlar buna gebelik terminolojisinde. Bugün itibariyle tam 20 kilo almış durumdayım. 79 kiloyum :) Baya korkutucu bir durum aslında ama içimde zerre endişe yok bu konuya dair. Benim stilim bu çok kilo alırım, küçük çocuk doğururum, 6 ay - 1 sene içinde de fabrika ayarlarına dönerim. İnşallah bu sefer de böyle olur. Son iki ayı zor geçirdik kuzum. Çok aşağıya indin, kasıklarımdaki baskı zamanla ağrıya döndü, biraz konforsuz bir dönemdi. Son ay ise iyiden iyiye sıkıntıdaydık. Yatmaya çalışmak, reflü yüzünden yatamamak, uzun oturmaya çalışıp dinlenmek derken geçti günler. Bir de göğsümün altında ayağınla mı dizinle mi dirseğinle mi yapıyorsun bilmiyorum, ittire ittire canımı müthiş acıttığın bir yer var. orası olmasa sanki herşey rahatlayacak. Neyse kuzum maksadım şikayet etmek değil de, kayda geçsin istediğimden yazmak istedim. Seninle gelen herşey başımızın tacı. dert edilecek büyük bir şey değil.

Evet kuzum şimdi yavaştan hareketleniyoruz. Sen sakın tedirgin olma. Öğleden sonra kollarımdasın. Herşey herşey güzel olsun....

1 Haziran 2016 Çarşamba

Rüyalarımın gül kokusu

2015te 3 yazı yazabilmişim
2016 skorum ise bu yazıyla 1 olacak...Bu durum beni üzüyor, çünkü kayda geçirmediğim her an sanki uçuyor gibi. Oysa öyle çok anım var ki, uçmasın kalsın istediğim...

Bloğun adını doğru koymuşum, onunla başlamak iyi olur belki. Hayat normal akış içinde zaten değişiyor, hayat, yaşantımız, biz, ben değişiyoruz. Bir de hayatın normal akışını değiştiren şeyler oluyor, büyük şeyler, beklenmedik sürprizler

31.Aralık.2015 öğlene doğru hayatımın asla hayal edemeyeceğim şekilde değiştiğini öğrendim. Hamileydim. Korku, heyecan, endişe ilk duygular gerçekten karmaşıktı. Gerçek miydi? Değil miydi? Rüya mıydı? Ben, evet bunu dilemiştim biliyorum, karnımdaki o meleğin hayalin kurmuştum ama bu gerçek olabilir miydi? Ben hayalini kurmaya bile cesaret edemeyip vazgeçirmişken kendimi, o kuzu benim çağrı mı duyup gelmiş olabilir miydi?

Evet, olabilirdi, bu gerçekti...

Geçtiğimiz yıl Ekim ayıydı. Blogcuanne'nin üçüncüyü beklediğini öğrenmemle kabarıverdi içimdeki istek. Kendimi çok kez hayalini kurarken yakaladım o anın. Bebek doğduğunda, henüz ameliyathanede bebeği üzerime koydukları, yanağını yanağıma değdirdiği o anın. O sıcacık yanaklar, o büyük şükür hissi, huzur, öyle derin yaşadım ki o hasreti o dönem. Keşke dedim içten içe o sıcacık yanakları hissetsem yine, keşke...Kendimi çok kişiyle "ya bir düşünsene, neden olmasın üçüncü?" sohbetini yaparken; gözlerim dolu dolu o yanakları, o sıcaklığı ne çok özlediğimi anlatırken buldum.

Sonra elbette ki evdeki diğer sıcak yanakları hatırlattı dostlar, haklı olarak, ve hayatımın aslında ne zor olduğunu. Ve haklıydılar. "Sen bir bebek görmeye git, sonra isteğin geçer" dediler. Anneme anlatırken şaka yollu "aman Aknur" dedi her seferinde "çok üzülürüm bak senin için, zaten çok zor hayatın". O'nu üzmemek için herhalde hamile olduğumu en zor ona söyleyebildim sonrasında.

Ve sonra ben hayalimi -açıkçası bu isteğimi ciddiye alıp hayal bile demezdim herhalde o zaman sorsalar- bıraktım gitti. Kendiliğinden oldu. Hayatım gerçekten zordu, tüm gün stresi, temposu yoğun şekilde çalışıyordum, Evde zaten yetemediğim iki harika kuzum vardı. Ve çok şükür ki onlar vardı. Üçüncü çocuk bu temponun içinde elbette çok saçmaydı. Bu yaz itibariyle Alya 3 yaşında olacaktı. Artık istediğimiz gibi gezmeye, tozmaya başlayabilirdik. Her sene bir yurtdışı tatili yapabilirdik, yazın daha uzun tatiller planlayabilirdik.

Sonra yeni yıl kararları verdim kendi hayatım için. Kendi hayatıma odaklanma vakti gelmişti. Yavaşlayacaktım, kendim için dileğim "salına salına yürümekti". Dileğimin bu şekilde gerçekleştiğini düşündükçe gülümsüyorum. Tekrar spora başlama planı yaptım, piyanoyu boşlamıştım, hayatıma yeniden alacaktım bıraktığım şeyleri. 15 günde bir akşam dışarı çıkacaktım arkadaşlarımla. Canlı dinlemek istediğim müzisyenler, gidip görmek istediğim yerler vardı. Bu sene güzel bir sene olacaktı. Ben böyle düşünedurayım bir yerlerden çağrımı duyan ve beni annesi olarak seçen bir küçük ruh bir kaç ay içinde içime yerleşiverdi. Ve herşey değişti...

6 aydır birlikteyiz. Güzel kuzum; büyüyüp bu satırları okuduğunda - Allahım inşallah kısmet eder o günleri görmeyi - zannetme ki iyi etmedin gelmekle. Sen bizi seçtin ya aile olarak, çok mutluyuz biz. Hoş geldin, sefa geldin. Sen öncelikle hayatı kontrolü altında yaşamaya çalışan, hayatı akışına bırakmayı çok isteyip bir türlü beceremeyen anneye harika bir sürpriz olarak geldin. Çağrımı iyi ki duydun güzel kızım. Seninle ilk kavuşma anımızı yaşamak için sabırsızlanıyorum. Hayatımın zor olduğundan dem vuruyor herkes, haksız da değiller. Bence de zor. Ama seninle tamamlanıyoruz biz kuzum. Ben bu hayatta en çok ama en çok anne olmayı sevdim. O yüzden sen bana harika bir hediyesin. Seninle herşey çok daha güzel, çok daha kıvamında olacak. Zorluklar hiç dert değil, sen yeter ki sağlıkla gel.

Üç harika kız annesi olacağım, hala inanmakta zorlanıyorum. Öyle zamanlarda karnımı okşuyorum, er ya da geç işaret veriyorsun "buradayım" diyorsun, "iyi ki oradasın kuzum, iyi ki geldin"